30 Mayıs 2008 Cuma

ACIMASIZ HAYAT

Hiçbirimiz kendi hayatımızı seçerek yaşayamıyoruz.Eğer böyle bir şansımız olsaydı kimse sonunda ölüm olan bir hayatı seçmezdi.Ama doğum gibi ölümde hayatın bir gerçeği.
Kendimizin seçemediği hayatı bir basamak olarak kullanıp bunu kendi hayatımız haline getirebiliyorsak işte o an gerçek doğumudur insanın.
Üzücü bir haber aldım bugün ardındanda biraz daha umutlandıran bir hal o üzüntülü haberin içinden çıkan.Biri altı diğeri bir yaşında iki çocuk sahibi kısa süredir tanıdığım arkadaşım Esma göğüs kanseri olmuştu.Tüm maddi olanaklar kullanılmış İstanbul'da adı geçince orda olduysa tamamdır denilen bir hastanede ameliyat olmuş,göğüsleri alınmaktan kurtulmuş sadece kistler alınmak suretiyle bu illetten uzaklaştırılmış.Bu üzücü haberin içinde biraz daha oh dedirten bir haberdi.

Dedim ya hayatımızı bizlerler seçemiyoruz.Benim kısa sürede tanıdığım Esma çok güçlü bir kadın.İşte gücünü hayata geçirme zamanı.Nasıl adaletsiz bir hayattır bu bilemiyorum.İsyan etmek geliyor içimden rabbimin korkusu ve inancı olmasa.Bu adil olmayan sınav tıpkı ölümüne bir dövüş gibi ya ölecek ya öldürüceksin.Ya kabullenip hastalığa yenilecek yada zaferini ilan ediceksin.
Bilmiyorum belki saçma sapan şeyler yazdım.Belkide çok anlamlı cümleler.Şu an bunun kıyaslamasını yapabilecek durumda değil ne beynim ne yüreğim.Bildiğim ve emin olduğum tek şey var:
ZAFER ZAMANI ESMA.....

Hadi Duy Sesimi


İsmini suyun üzerinde duran çiçekten almış,has abhaza kızıyken gelini olmuş.Kısa zamandır tanıyorum onu ama ilk tanıdığım günlerde olmayan bir hüzünün var bu son birkaç aydır yüzünde.Belki hırçın çocukları sebep buna,belki çok sevdiği ama diyolog kuramadığı eşi yada kendi kişiliğinin dışa vurumunu yadırgayan heyy orda dur bakalım diyen yaşam biçimin.Bana göre büyük ama yerlisi olduğundan onun için küçük olan şehirde sokakta yürürken bile dörtduvar arasında gibi.Bunun farkında değil.Aslında farkında olduğunu sanıyor boğuluyor ama gerçek anlamda farkında değil.Çünkü eminimki oda benim gibi farkettiği an nefes almak isteyecek ve bir balyozla kırıcak önündeki ilk duvarı.O duvar bir sonrakini ,bir sonraki bir diğerini derken nefes alıcak tüm yıkıntıların oluşturduğu toz bulutlarının arasında,belki çok toz yutucak oda benim gibi hatta tamamen nefesiz kalacak gözünden yaşlar süzülecek can çekişecek ama feraha çıktığında nefesalacak ahhhhh bir farkedebilip çabalasa...

Öylesine kabullenmiş ve içine kapanmışki aylardır doğru düzgün yüzünü bile göremedim.Yapma nolursun bunu kendine.Senin için o kadar çok şans sunmuşki hayat .Kaç sefer senin adını felaketle adlandırdığın bana göreyse yeni başlangıçlar olan sunuşlarda bulunmuş hayat sana.Senki 19 Ağustosta enkazdan günlerce sonra çıkansın,senki yanan arabanın içinde tesadüfen olmayan ve yine senki o dörtyolda yaptığın büyük kazada hurda arabadan sağsalim çıkansın.Anla artık sen bu hayatta yaşamalısın deniyor sana artık bul varlığının nedenini ve başla üretmeye dolayısıyla da nefes alarak yaşamaya ve ne olur üzme artık yüzündeki hüzünle seni sevenleri...

29 Mayıs 2008 Perşembe

Keşkelerle Dolu

Elvedayla süslenmiş yarının dünündeyim
Keşkelerle dolu sonbaharın demindeyim
Kimbilir belki doğmamış melekler rolündeyim
Keşkelerle dolu sonbaharın demindeyim
Bilinmez yolların özleminde tam önündeyim

Şimdilerde özlemimde yaşattığım bir kalem var
Kadere ağlayan birde beyaz kağıt
Yaşanılan bu yaşlılıkta gizli dramatik ağıt
Kelimelerse yargılanan hüzünlü bir sanık
Karanlık ortasında yazdığım iki kelimem kabus oldu
Aydınlık menzilinde mutluluk doğdu
Bir çift sözle aranılan huzur vardı
Kör bir gözle kayboldu lakin o göz yaşla doldu
Ömrümün yıkık sokaklarında bulduğumdur şimdi her kelam

Bu sefer dönüşümdür aldığım bir kılıç
Bin kılıç bile yetmezki cesareti yenmeye
Mezara kimse gelmez gömmeye
Lakin emanettir beden gölgeye
Şarkılara vurdum kendimi
Durgun sularda yorgun bekçi
Ezgilerle bağdaşır ruh halim
Bugünde bitti sağasalim
Yarın çıkarmı belli değil
Kaderin yönündeyim hayatımın en zor rolündeyim
Ama biliyorum bu bir oyun değil

27 Mayıs 2008 Salı

BABAMA

Hani gözünü kırpar kafanla hadi yürü gidiyoruz işareti yapardın ya dün gibi gözümün önünde.En sevdiğim çikolatayı alırdın bana ayaklarımıza kara sular inceye kadar dolaşır sonrada Hoşgör' de alırdık soluğu.Kışsa salebimizi içer yazsa dondurmamızı yerdik.Aramızda sanki onca yaş yoktu da iki iyi arkadaş oluverirdik o gezmelerde.Hatta bir seferinde var mısın artık İzmit'i gezmeyelim bundan sonra planlayıp görmediğin yerleri gezelim demiştin.İlk soluğu Topkapı sarayında almıştık.Bilirdin benim yaşımın küçük olmasına rağmen nelere ilgi duyduğumu.Derken Yerebatan Sarayı,Sultan Ahmet, Mısır Çarşısı,Çamlıca derken adalar,Uludağ , Ankara v.s....Çanakkale’ye bensiz gitmiştin. Hiç unutmam hala içimdedir o el sallayarak seni uğurlamam.Sen benim bu hayatta hayran olduğum erkektin. Sonraları biraz daha büyümeye bakış açım değişmeye başladı. Derken bağımsız gezmeler ve ardından gelen biraz korumacı, biraz kıskançlık dolu tepkiler başladı ve de sürtüşmeler. Daha da büyüdüğümdeyse o taptığım adamı eleştiri bir hale gelmiş ve tam anlamıyla olmasa da hayatımdan çıkartmıştım. Sonra hayatıma senin bildiğin onayladığın bir erkek girdi.Elimi tuttuğunda bile sanki karşıdan gelecekmiş bizi görecekmişsin gibi bir kokuyla yaşadım uzun bir süre. Bir zaman sonra tadını çıkarmaya başladım bir erkekle özgürce caddelerde dolaşabilmenin. Hatta belki çok haince ama içimden hadi kızsana ,bak işte biriyleyim, eleleyim diye sana diş bile biliyordum.En çok ne zaman utanmıştım biliyor musun? Beni 16 yaşımda elimden tutup bara götürdüğünde.Yol boyunca tanıdık bir arkadaşıma denk gelmemek için dualar etmiştim.O zaman bana yaptığın açıklama şimdi benim için öylesine önemli ki .Keşke herkes o zaman kızdığım sen gibi doğru şekilde yetiştirse evladını.Bana “ben seni bu tarz yerlere göndermeyeceğim ama merak etmeni de istemiyorum burası böyle bir yer gör diye getirdim” demiştin.Ne kadar doğru bir yaklaşımmış.Anlayamıyor insan,affet o zamanki bağırıp çağırmalarımı.Fazla katı büyüttün şimdi hak verebiliyorum ama o dönemlerde anlamamış olmamın anlayışını bekliyorum senden.Canım babam benim bugün hastalandığında ellerimle sana yemeğini yedirirken geldi bunlar gözümün önüne bir bir.Yarın sabahta uyanır uyanmaz yanına geleceğim.Kahvaltını ben ellerimle yedireceğim sana.Sen beni yıllarca omzunda taşıdın.Şimdi taşıma sırası bende .İyi ki varsın canım babam seni eleştiriyor olmamın tek nedeni sana çok benziyor olmam sabret benimde yakındır eleştiri almam....

OĞULLARIMA

Canlarım sizler şu an sürekli bir büyüme ve değişim içindesiniz.Bizim çocuklarımız olsanızda bizden aldığınız özellikler dışında farklı özelliklere sahipsiniz.Çünkü sizlerde birer bireysiniz.Sizi daima tanımaya ve anlamaya çalışıyorum.
Biz sizleri her zaman koruyup kolllayacağız.Ama kendi kendinize bıraktığımız zamanlarda olacaktır bizi suçlamayın.Bu sizin davranışlarınızın sonuçlarını görmeniz ve belkide deneme yanılma yoluyla öğrenmenizi sağlıyacaktır.
Hayat engeller ve mücadelelerle dolu.Daima istekli,kararlı,ve mücadeleci olun.Pes etmeyi kendinize adet edinmeyin.Amacınıza ulaşmak için çaba sarfedin ve asla ulaşmadan vazgeçmeyin.
Doğrularınıza,kararlarınıza,yeteneklerinize ve isteklerinize sahip çıkın.Çünkü bunlar sizlere ait en önemli değerlerdir.
Şunu unutmayın yapacağınız herşeyde imkanlarımız doğrultusunda gerek maddi gerekse manevi olarak yanınızda olacağız.Ama asla yapacağınız her şeyi bize güvenerek yapmayın.Çünkü bilmelisinizki biz sonuna kadar arkanızda olsakta bazı şeylerin sonuçları size aittir.Gerek mutluluğu gerekse üzüntüsü.Dedim ya bizler sizinle paylaşmak için varız.Ama sizlerde bireysiniz ve hayatınız size ait. Hayatınızla ilgili kararlarınızda uzun uzun düşünün,irdeleyin ve öyle karar verin.Sizlerin kendiniz için en doğruyu bulabileceğinize yürekten inancım var.
Engellere aldırmayın.Onlar her insanın hayatlarında atlaktıkları birer başarı sınavıdır.
Küçük yanılgılara büyük suçmuş gibi bakmayın,kendinize daima yanılma payı bırakın.
Kimseye haksızlık etmeyin.Kimsenin hakkı sizde kalmasın.
Hiçbir zaman aceleci olmayın.Ama her şeyi uzun zamanlara da bırakmayın.Zaman herşeyin ilacı değildir:Sadece bazı acıları hafifletir.
Sorunlarınızı bizimle paylaşın.Bizler sizin destekçiniziz.Ağzımızdan çıkacak her cümle sizin iyi olmanız için söylenecektir.Buna belki itiraz edicek vede tepki vereceksiniz ama biz sizin sadece iyi olmanızı isteriz.Her ikinizide çok seviyorum canlarım sizin gibi evlatları bana verdiği için allaha sonsuz teşekkürler.Rabbime,vatana,millete,bizlere en önemliside kendinize hayırlı bireyler olmanız tek temennim....

25 Mayıs 2008 Pazar

YASAk!!!!


Ahhh teyzem ahhh.Nasılda güzel tüttürüyorsun şu meneti.Uzun gezmelerin ardından
yoruldum şöyle bir kendime geliyim diyerek oturup bir yerlerde içtiğimiz sigaramızın yasağını anladımda sokaktaki kısmı ne?Çıkmazki şimdi bir barda içilen içkinin tadı sigarasız.Yada tıka basa karnımızı bir restaurantta doyurduktan sonra finali yapmak için yaktığımız sigaramız artık yasakken yenilen yemeğin tadı eskisi kadar güzel olmazki.Yinede çok şükür arkadaşlar kabul günlerimizin adı geçmiyor yasaklı yerler arasında....
***** ***** ***** *****
19 Mayıs itibariyle yasak başladı.Ben şahit olmasamda yakınlarımdan uyarı alanları duydum.Hala kapalı ortamlarda içebilenlerdenim.Yaptığım yanlış bunu biliyorum.Hatta söylenmeyede hakkım yok.Nasıl ki ben içmeyenlerin hakkını zamanında gasp ettiysem ve onlar anlayış gösterdiyse şimdi aynı anlayışa sahip olmam gerekir.Tamam buraya kadar herşey doğru güzel.Peki sadece bumu gaspedilen hakları ülkemdeki vatandaşın.
Yavaş yavaş oturtturulması gereken bir sistemi tepeden inme oturtmaya çalışmak tepeden inme bir yerlere oturanlar için çokta yadırganacak bir hal değil.Burda bana düşen herzamanki gibi susup uygulamak.Önüne geleni yiyen tavuk misali.Hiç bir sözümüz gıdaklamakdan ileriye gidemedi ki zaten..... Eeee teşbihte hata olmaz derler!

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Kahvedir Keyif Veren Hüzündür Hapsedilen




Kahve tirkaleri iyi bilir.Kayveye tadını veren özü dibine çöker içerken.En güzel kısmıdır bence telvesi.Hatta her içişimde şöyle bir dilimin ucuyla alırım içim zevkine son noktayı koymak istercesine.Fazlada bitirmemek gerekir yoksa kapanan fal çıkmaz bilirim.Kahve telvesi gibi içime çöken bir hüznüm var.Hani dedim ya işin özü odur aslında tad veren kısmı,ama fena çöktü mendebur nedensiz yere bu kez.Ters çevirdim kapadımbende fincanı.Biraz dağalsın başka kısımlara,hem severim çıkan şekilleri incelemeyi hemde nefesimi daraltıyo bu dibe oturmuş hal nefesim daralıyor kurtulmak istedim.İçmemişim kahvemi meğersem sonuna kadar.Zamansız kapatıp bir ters çeviriş olmuş.Üzerime döküldü telveyi sulandıran yudumlamayı unuttduğum hali.Çok severdim oysaki beyaz elbisemi.Zaten bişeyleri hiç bilemedim bunun cezası belkide bu.Ya adam gibi içmeyi öğrenmeliydim kahveyi yada öğrenemediysem ters çevirip telveyle uğraşmak neyime birde üstüne üstlük kapadım fincanı.Hadi bunları geçtim neyime benim beyaz elbisemle kahve içmek heee neyime.Hem tiryaki oldum diyorum seviyorum ben kahve içmeyi diyorum hem de adam gibi içmeden kahveyi piç ediyorum.Çokta suçum yok belkide, korkuttular yıllarca içme kara kız olursun diye.E büyüdük aklımız ermeye başladı hatta içmeye başladık ama işlemiş beyne bir kere kulakta çınlamadan olmuyor.Kolay değil tabularını aşması insanın.Ne alaka demeyin şimdi bana kahvenin tabusumu olur.Olurrr olurr.Kahve keyfindeki teşbihe benden sürrealist bir yaklaşımla oda olur.....





21 Mayıs 2008 Çarşamba

Koşmam Lazım Hayata


Ey dünya sana geldim birgün tanrının emriyle.Büyük sancılarla kıvrandırdım cennetin ayaklarının altına serildiği kadını.Doğanın kanunuydu çokta suçum yoktu nitekim yüzümü gördüğünde gülümseyişiyle unutmuş gibiydi her anını acısının.Duyduğum ilk seslerin ardından ilk nefesimi aldım yaşamdan.İlk nefes ve ilk can acısı.O da doğanın kanunuydu ciğerim havayla doldu.Sonra ben ağladım karnım doydu.Ben ağladım istediğim oldu.Emekledim dizlerim acıdı çözümü yürükmekte buldum.Yavaş geldi yürümek koşmaya çalıştım.Erken çabaydı.Koştukça düştüm.Düştükçe canım acıdı.Dizlerim acısı bu kez kabuklu yaralardandı.Arnavut kaldırımlı mahallemin bayırından aşağı beyaz parmak arası tokyalarımla koşmamam için nede çok tembihlenmiştim oysa.Çıkarıp attım ayağımdan onları madem düşmemin sebebisin yalınayak geliyorum hayat bekle beni diyerek.Ne paslı çiviler engeldi nede yerdeki cam kırıkları.Durduğumda vardığım yer ilkokulumdu.Çalan her zilin ardından ellerim siyah önlümün cebinde yürüyerek bahçeye her çıkışımda,koşanları gördüm hatta çekilsene ayağımın altından dercesine omuz atanları.Koşmayın!Koşunca düşülüyor,düşünce dizler kanıyor!
Biliyorum,hemde iyi biliyorum!Dinlemedim çünkü bana koşma diyenleri bakın hala kanaması durmadı dizlerimin.
*** *** ****
Ey çocukluğum!Orta yaşa yaklaştığım şu yıllarımda geride bıraktığım deli dolu gençliğim sende herkez gibi gidiş dönüş bileti aldın geldiğin yerden.Tüm koşmalarının nedeni bilmediğin dönüş vaktinin her an kalkış düdüğünün çalabileceği korkusu belkide.Dönmeden geldiğin yere olgun yıllarımın yapacakları ne kadarda çok çocukluğumun ve gençliğimin yaptıklarından.
Koşmama engel olma hayat.Bak büyüdüm de olgunlaştım bile ben artık.Düşmek senden de olsa ben silkeliyip dizime bulaşan tozu toprağı devam etmeyi öğrendim.Zaten eskisi kadar hızlı koşamadığım için kanamıyorda artık dizlerim.Kanasada umrumda olmazdı zaten.Ben artık ne ilk nefesiyle ciğeri yandığı için çığlık çığlığa bağıran,dizleri emeklerken yere sürtünmekten kızaran bebek,ne beyaz tokyasıyla koşarken ayağı takılıp düşen çocuk,nede düşmemek için koşmaktan vazgeçip avare yürüyen genç kız değilim artık.Okadar çok şey varki beni bekleyen zamanın yetmemesi korkum.Yetişmek için çabam.Yakalamak boş gönderdiğim,geçmiş 10 sefer sayılı treni orta yaş peronunda;yolda alınmayı bekleyen hayat öğretileriyle doldurup yaşlılık durağına vardırmak için.Ve koşmam lazım hayat o treni kaçırmadan yakalayabilmek için....

17 Mayıs 2008 Cumartesi

NEVA

Kitap almak için kitapçımda bakınırken Ilgın Olut'un NEVA isimli kitabı ilişti gözüme arka sayfasındaki okuyan eleştirilerinin etkisinde kalarak aldım.Aslında bana hitap etmediğini düşünmeme rağmen bişey bana bu kitabı aldırdı.İyikide almış ve okumuşum.Okumaya başladığımda olayları yaşayanın bir erkek olmasına karşın yansıtılmasının güzelliğinin etkisiyle lise yıllarıma döndüm ve çok özlediğimi farkettim.İlerledikçe itiraf etmeliyim sıkıldım taki Neva'yla tanışana kadar.Neva'yı tanıdıktan sonra Ilgın'dan bahseden sıkıcı diye geçiştirdiğim her sayfa hatta her satır önem kazandı ve finalde tüm şaşkınlığıma rağmen ılgın'ın kişiliğindeki son parça yerine oturdu.Ilgın üzerinden geçen yıllara rağmen Neva'nın kemanından çıkan vicdan melodisini dinleyerek hastalarını tedavi ederken ben sadece okumuş olmak için aldığım bu kitabı bitirdikten sonra hiç aklımdan çıkaramadım.

15 Mayıs 2008 Perşembe

BİRLİKTE AYRILIK

Zaten hayranlık duyduğum ebru sanatına bu klipten sonra bir kez daha hayran oldum.Öylesine büyüleyici ve huzur verici buluyorum ki!Ebruzenin yaptığı çizimlerdeki büyüleyicilik ve huzur hali Müşfik Kenter'in sesli sunumuyla dahada yoğunlaşmış.Sizler ne düşünürsünüz bilemem ama izlemeye değicek bir klip hem Ebru sanatından hemde Müşfik Kenter'in huzur verici ses tonuyla anlattığı hikayeden dolayı.
Bu arada birde dip not düşeyim;yakında burada yaptığım Ebru'ları fotograflayıp sizlerle paylaşıcağım.

VAKİT VARKEN

Bunu kaç kişi yapar yada yapmaya cesaret eder bilemiyorum ama geçen gün önümden geçen bir cenaze arabasının içinde gördüğüm tabutun ardından kendi cenaze törenimi hayal etmek düştü aklıma.Önce uykuya dalmak gibi bişeydir heralde diye düşündüm.Ardından ruhum tıpkı filmlerde gördüğüm gibi bedenimden ayrıldı sonra ölece yerde yatan bana baktı.Fazlasını bilmediğim için ölüm sahnesinin hayali bundan öteye gidemedi.Sonra birden kendimi inanılmaz bir şekilde bu hayalin içinde buldum.Birden göğsüm sıkışmaya başladı.Etraf kalabalıktı,yerde yatan biri vardı ve herkez ağlıyordu.Sonra annemi gördüm yerde yatan kim dedim beni duymadan ağlamasına devam etti.Ne babam,ne kardeşlerim,ne eşim nede beni tanıyan diğerleri sorularıma sanki beni duymuyormuşcasına cevap vermiyorlardı.Birden bende onları umursamaz bir hal aldım çünkü müthiş bir hafifleme gelmişti üzerime. sanki yıllardır bir yükü taşıyormuşumda artık sırtımdan atmışım gibi.Aradaki zamanı hatırlamıyorum neydi nasıl geçti ama birden karanlık bir yerde buldum kendimi.ayağa kalkmak istedim yapamadım,çıkmak istedim çıkamadım yavaş yavaş nefeste alamaz hale geliyordum artık.Sonra sanırım ben öldüm dedim kendi kendime kurduğum bu hayalde.İşte asıl ozaman başladı herşey...
Ben orda öylece yatıyordum.Ölmüştüm!Evet belki ürkütücü ama engel olamamıştım bu hayale.Sonra o karanlık yerde şöyle bir geriye bakma fırsatım oldu.Geçmiş yaşamımda nekadar gergin olduğum anlar vardı.Keşke farklı olsaydı dedim sonra burda olmasaydım asla onlara bu derece üzülmezdim nekadar da boş gerginliklermiş hepsi dedim.Bu düşünce ferahlığının içinde nasıl bir insan olmak istediğim ve hayatta yapmak istediklerimi teker teker geçirdim gözümün önünden.Önceliklerde yanlış sıralama yaptığımı gördüm.Önemsiz konulara nede çok zaman ayırmışım dedim,yapacağım bunca şey varken.Oysa ölmeden önce hep ertelemiştim bişeyleri.Bir çok keşkeler çıktı sonra önüme bir çoğunu hayattayken hiçte önemsememiştim.En kötüsüde neydi biliyormusunuz arkamdan gözyaşı döken o sevdiklerimin haller.Daha fazla vakit geçirebilir daha fazla mutlu edebilir daha fazla mutlu olabilirdim.Keşke ölmemiş olsaydım dedim ve birden kendime geldim.
Bu ürkütücü hayal nede çok şeyi göstermişti bana kısacık anda.Hala yaşıyorken ölümü düşünmek gerekiyormuş demek ara sıra ve hala vakit varken ertelemeden yaşamak bişeyleri sokmadan kendini gama vede tasaya.....

13 Mayıs 2008 Salı

BÜYÜK İTİRAF

Bölüm1:
Ömer ve Esra evliliklerinin dördüncü yılını doldurmuşlardı.Aslında başlarda da muhteşem olmayan ama en azından o dönemlerde içinde büyük tutkular barındırmasada paylaşıma dayanan bir ilişkileri vardı.Fakat bu hal son bir yılda tamamıyla sona ermiş aralarında adeta bir uçurum açılmıştı.Esra Ömer'i büyük bir tutkuyla seviyordu fakat son dönemde yaşadıkları onu bir hayli yıpratmış kendiyle ve Ömer'le çatışmalara sürüklemişti.Kendinle konuşur,sorular sorar ve cevap arar bir hale gelmişti.Ömer'leyse konuşmayı başaramıyordu.Ömer'e her ulaşma çabası Ömer'in aralarına adeta soğuk bir duvar gibi koyduğu mesafeyle sonuçsuz kalıyor bu durum Esra'yı daha da çılgına çeviriyordu.İlişkisini yeniden eski haline getirmek için çok çabalıyordu ama tüm çabalarının tek taraflı olması onun artık yavaş yavaş yorulmasına sebep olmuştu.Esra bir bankacıydı.İşinde oldukça başarılıydı.Gerek sosyal hayattaki aktifliği gerekse çalışma hırsı onu kısa zamanda iyi bir mevkiye getirmişti.Hayata dair ulaşmak istediği herşeye ulaşmıştı vede bundan sonrasındada istediği herşeye ulaşabileceğini biliyordu.Çünkü elde etmenin yolunun istemek ve çabalamaktan geçtiğini keşfetmişti.Ama bu ilişkisi için geçerli olmayan bir keşfedişti onun için.Çok istemesine hatta çok çaba sarfetmesine karşın sonuç değişmiyordu.

Ömer ticaretin içinde büyümüş yıllarca otariter ve dindar olan babasının baskıyla gelen çalışma hayatı sürdürürken beklenmedik şekilde tüm tabuları yıkıp herşeyi ve herkezi geride bırakarak sıfırdan kendi istediği gibi bir hayata başlamıştı.Bunu hayatında en iyi bildiği iş olan ticaretle başardı.Babasıyla çalıştığı dönemlerde oldukça iyi bir iş çevresi edindiğinden içinde olduğu piyasada tutunması çokta zaman almamıştı.

Ömer Esra'ya ayrılmak istediğini defalarca söylemesine rağmen Esra bir çok çözüm yolu arayışıyla bu evliliği toparlamaya çalışıyordu.Ömer Esra'ya bu çabaların boşa olduğunu kararının kesin olduğunu çok kereler anlatmıştı fakat Esra'ya bişeyleri kabul ettirmenin yolunun belkide deneyip olmadığını görmesi olabileceği düşüncesiyle onun çabalarına uyuyor sonucunda değişen bir şey olmadığını ona bu yolla gösteriyordu.Son dört ay ilişkilerinin kopma noktasının yaşandığı zaman dilimiydi.Esra tam anlamıyla bir cevap bulamamıştı kafasında ama onun için en ikna edici cevap Ömerin hayatında başka bir kadın olduğuydu.O gün evlenme yıldönümleriydi.Tüm yaşananlara rağmen Esra ümidini yitirmemiş yada belkide pes eder bir halle her yıl yemeğe çıktıkları restauranttan yer ayırttırmıştı.Onun için bu gece belki bir final belki bu ilişki adına yeni bir başlangıç olucaktı.

Esra üzerine siyah saten elbisesini giydi.Sırtının bir kısmını açıkta bırakan boyundan kalın şeritlerle bağlı bir siyah elbise.Dizaltında biten boyu esranın bacaklarının bir kısmını gizlesede görünen kısmı onun o düzgün bacaklarındaki çekiciliği sergilemek için yeterliydi.Saçlarını sade bir topuzla toplamış yine sade olan makyajıyla topuzunu bütünlemişti.

Ömer'de giyimine dikkat eden oldukça şık ve zevkli giyinen bir beydi.O gece onunda üzerinde siyah bir takım elbise,kol düğmeli beyaz bir gömlek vardı.Kırmızı kravatıyla takımını tamamlamıştı.

Bölüm2:
Esra:-Eeee kadehimizi neye kaldırıyoruz?(Esra masada bulunan içi kırmızı şarapla dolu kadehini yavaşça havaya kaldırmış ve imalı bir şekilde bu cümleyi kurmuştur)
Ömer:-Dostça ayrılmamıza olabilir...
Esra elindeki kadehi masaya koyar ve gergin bir ses tonuyla:
-Bana elle tutulacak tekbir açıklama yapmadan mı?
Ömer o esnada yemek yemektedir.Elindeki çatal ve bıçağı yavaşça tabağının kenarına bırakır ağzının kenarlarını peçetesiyle nazikçe siler ardından kendinden emin sakin bir tonla:
-Sana yürütemediğimi defalarca söyledim.Daha ne söylememi bekliyorsun ki?
Esra hırçın bir ses tonuyla:
Artık herşeyi anlatmanın zamanı gelmedimi?der ve kadehteki şarabı bir seferde içer.Ardından ömerin uzanmasına fırsat vermeden şarap şişesine uzanır ve kadehini yeniden doldurur.
Ömer:-Esra artık kabul edelim,sen ve ben yapamıyoruz.Bunu artık sonlandırmalıyız.
Esra arkasına yaslanır sinirli bir gülümsemeyle:
-Bu kadar kolay değilmi ömer bey?Herşey bu kadar kolay!
Ömer:hayır değil tabiiki esra ama inan artık benim için yürütmeside kolay değil.
Esra önündeki tabakta bulunan etten hırçınca kestiği bir parçayı ağzına atmasının ardından şarabından bir yudum alır sanki yemekten hırsını çıkarır gibidir şarap ise onun için en iyi sakinleştiricidir adeta.
Esra:Sorun biz değiliz Ömer sorun sensin.
Ömer ellerini çenesinin altında birbirine kenetlemiş dirsekten masaya yaslamış bir halde:
-Ben hiç aksini iddia etmedim ki.der
Esra Ömerin sakin uslubu karşısında gitgide dahada öfkeleniyordur Ömer'in bu cümlesinin ardından elindeki çatal ve bıçağı hızla masaya bırakır.Bu esnada çatal ve bıçağın tabağa çarpmasının etkisiyle tabaktan yüksek bir ses çıkar ardındanda yüksek sesle:
-Peki bana o adi kadının adını bağışlamıyacakmısın?
Ömer:Esra biraz sakin olurmusun!
Esra:Sana adı ne dedim o fahişenin?
Ömer:Esra yeter artık susarmısın bu kelimeyi bir daha tekrar etme.
Esra alaycı bir gülümsemeyle:
-Peki özür dilerim doğru ya bu denli senin gözünü döndüren kişiye prenses demeliydim afedersin.
Ömer:Lütfen keselim artık şunu.
Esra:Ömer anlıyamıyorum bunu düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum bende bulamayıp onda bulduğun ne?Etrafındaki herkez senin benim gibi bir kadına sahip olmana imrenerek bakarken o kadında bulup bende bulamadığın şey ne?
Esra artık kendini tutamaz hale gelir yaşlar gözünden kendiliğinden süzülüyordur.Etrafta bulunan insanlara belli etmek istemezcesine aceleyle gözyaşlarını siler.
Ömer:Esra artık istersen kalkalım.Sen iyi değilsin bu konuşmaya evde devam edelim ne dersin?
Esra:Ben hiç bir yere gitmiyorum.Burası bizim her yıl evlilik yıldönümümüzü kutladığımız yer ve ben bu gece buraya çok ümitli gelmiştim.
Ömer:Her zamanki gibi ısrarcısın.Bunu yapmaktan hiçbir zaman hoşlanmadım biliosun.
Esra:Bu ilişkiyi yürütmek için çok çabaladım peki sen ne yaptın?(Esra'nın ağlama hali iyice yoğunlaşır.Kadehinden kuvvetli bir yudum alır.)
Ömer:Ağlamayı kesermisin hem o şarabı içmeyide bırak artık lütfen.Herkez bize bakıyor hadi artık kalkalım.
Esra:Hayır efendim hiçbir yere gitmiyoruz.
Ömer:Yeter artık sinirlendirmeye başlıyorsun.
Esra:Eski sevgilin değilmi?Evet evet öyle olmalı.Ne zamandır yeniden görüşüyorsunuz onunla?Zaten sen hiçbir zaman beni gerçek anlamda sevemedin.Hep birilerin gölgesi vardı ama ben bunu yıllarca kabullenmek istemedim,sanırım artık yüzleşmenin zamanı geldi.
Ömer:Esra bak sen çok iyi birisin.Seninde söylediğin gibi bir çok erkeğin düşleyeceği kadar da güzelsin.Ama olmuyor.Ben artık bu evliliği daha fazla yürütmek istemiyorum.
Esra:Neye yarar ki iyiymişim,güzelmişim hıhhhh!Tüm bunları hiçe sayıp beni adi bir kadına tercih eden bir eşim var.
Ömer sinirli bir ses tonuyla.
-Yeter artık ağzına hiç yakışmayan bu uslubtan vazgeç.Hayatımda bir kadın falan yok anlıyormusun?
Esra:Hala yalan söylemekten vazgeçmiyeceksin değilmi Ömer?Son bir yıldır bana doğru düzgün elini bile sürmedin.Sürekli iş gezilerini bahane edip yurt dışına çıkıyorsun.Geçen gün Milano'daki harcamaların ekstrelerini buldum.O rakamlar tek bir kişinin harcaması olamaz seni iyi tanırım.Bu gece burda herşeyi itiraf ediceksin.
Ömer sıkıntılı bir halde kravatını yavaşça gevşetir:
-Peki Esra sen kazandın.Madem bu kadar duymak istiyorsun o halde dinle.Evet haklısın hayatımda biri var.Sadece Milano'da değil senin olmadığın hatta olduğun bir çok anda yanımda olan biri.
Esra:Benim bulunduğum anlardadamı?demek bukadar adileşebildin ömer.demek en yakın arkadaşımla beni aldatacak kadar adileşebildin.
Esra derin bir nefes alır ve:
-ya ben ne kadar aptalım birde geçen gün Filiz'i evine bırakman için sana okadar ısrar ettim.Bir dakika geçen yıl Filiz günlerce bizde kalmıştı ve banka teftişte olduğu için geç saatlere kadar çalışmak zorunda kalmıştım ve siz evde sürekli yanlız kalmıştınız.Yoksa ozaman mı başladı?Lanet olsun ya nasıl bu kadar adileşebildiniz.
Ömer:Yeter artık filiz lafı etmekten vazgeç.Onun boş yere suçluyorsun.
Esra:Nasıl boşyere ya.Nasıl boş yere!Arkadaşım diyorum,dostum diyorum evimi açıyorum bumu karşılığı?
Ömer:Esra yeter artık Filiz lafı etmekten vazgeç.Bu şekilde davranarak benim için zor olan bir durumu dahada zorlaştırıyorsun.Geçen cumartesiyi hatırlıyormusun.Sen,ben,Hakan ve mustafa yemekteydik.Sohbet oldukça güzeldi ve sen oldukça neşeliydin,hatırlıyormusun o günü?
Esra:Nasıl unutabilirim ki!Hakan'ın garson kız için söylediği bir cümleyi anlamsız bir şekilde hadiseye çevirmiştin.Üstelik ardından anlattığı olaya Mustafa ve ben kahkalarla gülerken yine anlamsız bir şekilde davranarak masayı terk etmiştin.Oysaki beni kıskanmanı gerektirecek bir hal yoktu.Bu tepkini hiç çözememiştim.
Ömer derin bir nefes alır konuşmak için kendini zorlar bir halde cümleye girer:
-Esra o gün Hakan'ın anısında anlattığı kişi bendim ve kıskandığımda sen değil Hakan'dı.Yıllardır içimde yaşadığım bu gerçeği artık kabullenmeye ve yaşamımı bu doğrultuda yaşamaya karar verdim.Çok üzgünüm.Evet seninde söylediğin hatta emin olduğun gibi hayatımda olan biri var o kişide ne eski bir sevgili nede filiz nede başka herhangi bir kadın.Hayatımdaki kişi HAKAN....
Esra ve Ömer gözgöze gelirler.O an sözün bittiği andır.Esra boğazında oluşan düğümü yutkunarak geçirmeye çalışır.Duydukları asla duymayı beklemediği şeylerdir.Ne kadar yutkunursa yutkunsun boğazındaki düğüm geçmez.Düşünceli,kendi kendine soru sorar ve cevap arar bir halle parmağındaki alyansı çıkartır yavaşça masaya bırakır,ayağa kalkar ve ordan uzaklaşır.

(Yaratıcı yazarlık kursunda bu haftaki yazımdı bu.Aslında kurs için yazdığım yazı dialogları ve konusu aynı olan bir tiyatro metniydi.Ben burda bu metni düz yazı haline getirdim.
Sizce Esra bu durumda ne yapmalıydı?Cevabınızı bekliyorum.Yorumlarınız için şimdiden teşekkürler)

11 Mayıs 2008 Pazar

ANNE

Uzun yıllar anneler gününü bir evlat olarak annemi sevindirmek amaçlı bir gün olarak kutlamanın ardından ticaret hayatını tanıdıktan sonra bunun ticari amaçlı bir gün olduğunu düşünmeye başladım.Taki annelikle tanışana kadar.Benim için kasım ayı olmasına rağmen oğlumu kucağıma aldığım gündü asıl anneler günü.Hele dışardan baktığımda oldukça normal bulduğum ama yaşadığımda yaradanıma birkez daha hayran kaldığım ve yaşattığı için şükrettiğim emzirme olayını yaşamak bu dünyada hiç bir şeyle kıyaslayamayacağım en mutlu anımdı.Belki çok erkendi ama anneliğin iç sızlatan halini ise oğlumu hastaneden geldiğimizde yıkadıklarında ağlamasını duyduğum an hissetmiştim.Ne onu dokuz ay boyunca karnında taşımak nede dünyaya getirmek için sezaryenin dayanılmaz acısına katlanmak geçebildi.O an gözümden süzülen yaşın etkisiyle nolur ağlatmadan yıkayın dediğimi hatırlıyorum.Tüm canımın acısına rağmen yatağımdan kalkıp banyonun kapısına dikilerek söylemiştim üstelik.O gün dün gibi aklımda.Üzerinden tam 9 yıl geçti hatta ay olarak eklentisi bile var.Şimdi oğullarım büyüdü.Belki fiziksel olarak hala küçükler ama ben şu an onlardan uzaksam bu anı beni yargılamadan bana hakvererek ve anlayarak benimle uzaktan paylaşıyorlarsa sabah gözlerini açar açmaz kimse hatırlatmadan beni arayıp anneler günümü kutlaya biliyorlarsa benim oğullarım büyümüş dememi sizde anlarsınız.
Canım oğullarım siz varlığınızla bana en büyük hediyesiniz iyiliğinizle,kötülüğünüzle,başarılı olun yada olmayın,beni sayın yada saymayın yeterki bir yerlerde ömrümün son anına kadar varlığınızdan haberdar olayım.Çünkü siz hayatımda var olduğunuz andan itibaren beni var edensiniz.Sizden sonra bu hayattaki tek gayem sizelere layık bir anne olmak ve sizleride hayata en iyi şekilde hazırlamak.
Canım annecim hani derdin ya bir gün anne olunca beni anlıyacaksın diye nede boş gelirdi ozamanlar bu cümle.Şimdiyse tümüyle yaşıyorum bu cümleyi beni dünyaya getirirken katlandığın acı,büyütürken yaptığın fedakarlıkların,şu yaşımda bile her canım yanışında benden çok acı çeker halinle yanımda oluşun her şeyden önemlisi varlığın için sana minnettarım.Seni çok seviyorum.Bana bu hayata ve kişiliğime dair kazandırdığın herşey için sana binlerce kez teşekkür ederim.O taktir ettiğin anneyi sen yetiştirdin.İyiki varsın seni çok seviyorum.
ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUN........

8 Mayıs 2008 Perşembe

ÇATIŞMA

Ruhumla bedenimin söz düellosunda sanki.Hiç durmudan birbirlerine sataşıyorlar.Acımasız eleştirlerden yoksun olmayan en şiddetli halleriyle üstelik.Ruhum inzivaya çekilmiş bir halde.Beslenmiyor,hissetmiyor ama bedenimdeki varlığındanda vazgeçmiyor.Bedenimse ona inat en aceleci haliyle yaşıyor hayatı.Yiyiyor,içiyor,gülüyor,eğleniyor.Her ikiside kendi halinde yürütürlerken yaşamlarını başladı bu çatışma.İlk lafı atan bedenimdi hatta hatırlıyorum.Demiştiki ruhuma yeter bu durgunluk,bu suskunluk nezaman bütünleşiceksin benimle bu hayatta.Ruhumda ona cevap vermişti varlığım yeter sadece varlığını sonsuz kılmaya,sen benimle uğraşma bak gezmene,tozmana.Bedenim cevap vermekte gecikmedi ona senin için yapıyorum ben bunları ama sen en mutlu anların içinde bile saklı küçük hüzünlerin peşindesin.Nedir bana kastın beyazlarına sebep oldun saçlarımın.Boşver sen onunda kolayını bulmuşsun diyor ruhum boyarsın geçer.Beni suçlama,beni beslemedin bile son zamanlarda diyor.Bedenim cevap veriyor hemen her gün besliyorum ama sen ölesine kitledinki kendini hüzün zindanlarına duvarları delip geçemiyor beni şenlendiren melodiler.Boşver diyor ruhum bedenime,en efkarlı haliyle söylüyor bunu hafifçede uzatarak kelimenin son harfini.Elleme beni ne zararım varki sana bir köşende kıvrıldım yattım.Nefes almamın sebebi Varlığın diyor bedenim ruhuma.Mutlusun madem kal böyle.Ama beni elleme.Ama benide hüznüne ortak etme.Ama beni çok geç terketme.

7 Mayıs 2008 Çarşamba

TEŞEKKÜR,ALKIŞ,ÖZÜR


Bugün buraya bir yazı yazmak için açtığımda aklımda yazmaya değecek bir konu yoktu.Ama bu günün bişeyler yayınlamadanda geçmesini istemiyordum.Dolayısyla bende bugünkü yazımın teşekkür,alkış ve özür yazısı olmasına karar verdim.
Öncelikle benim fikrimi almamışta olsa benim gibi birini hayata getirdiği için anneme alkış istiyorum.Babama katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.Bu dünyaya gelme savaşında zaferi kazanırken arkamda bıraktığım küçük kuyruklu kardeşlerimden çok özür diliyorum.
Yakın akrabamız Fatma yengemin, unutkan olduğu için kafasında öğlen yapacağı yemeği tasarlayıp sonra namaza durduğunda niyet ettim niyet eyledim öğlen yemeğini diyerek namaza başlama haline büyük alkış istiyorum.Benimle bu anısını paylaşıp güldürdüğü içi teşekkür ediyorum.Burada herkezle bu anıyı paylaştığım için ondan özür diliyorum.

Eşime her sabah saati 6 ya kurup erken kalkmak ümidiyle uyuduğu fakat asla uyanamadığı ve beni uykumdan ettiği vede sonundada beni neden uyandırmıyosun diyerek çıkıştığı için alkış istiyorum lütfen.Ama benim erken kalkmama ve dolayısıyla zinde bir gün geçirmeme sebep olduğu için sonsuz teşekkür ediyorum.Burda bu onbir yıldır yaşadığım onu uyandırma işkencesini paylaştığım için ondan özür diliyorum ama artık tak etmişti ne yapabilirim.

Dişini tırnağına takarak bizler için çalışan değerli çalışanlarımız mediha,arzu,göksu,ebru'ya sonsuz teşekkürler.Mağazadan sadece ürün sormak için içeri giripte elleri kolları dolu çıkarttıkları her müşteri için kocaman alkış lütfen hepsine.Mediha'ya yeşil saçlı dediğim için koca bir özür.Artık üzülme sen bu hayatta açık yeşil saçın yakıştığı tek insansın:)))
Eşimin,ekstrelerdeki tüm harcamaların bana ait olmasına rağmen yazan 'ödemelerinizden dolayı teşekkür ederiz sn.murat ayhan' yazısından sonra harcayan ben değilim ama teşekkürrü alan benim şeklindeki espirili yaklaşımına kocaman alkış lütfen.Ödediği faturalar için sonsuz teşekkürler.Tüm bunlarla faturaları gördüğünde yüzleştiği içinse koca bir özür.

Arka balkonumun altında oynadıkları topu koridoruma kadar atmayı başaran ve bunu gol sayan mahallemizin sevgili çocuklarına en büyük alkışı istiyorum.Onların bu haline ancak bir yıl dayanabilip tüm konuşmalarıma rağmen devam eden bu hal karşısında artık toplarını toplayıp vermediğim için özür diliyorum.O kaliteli futbol toplarını rüyalarında bile göremeyecek çocukları sevindirme şansını bana verdikleri içinse sonsuz teşekkürler hepsine.

Burger king'in bahçesinde oturduğu sandalyenin arka iki ayağı boşluğa gelip geri takla atarak düşen bana koca bir alkış lütfen.Bunun birtek benim başıma gelmediğini gösteren geçen gün aynı yerde aynı şekilde düşen bayanada sonsuz teşekkürler.Başıma gelmesine rağmen ona çok güldüğüm içinse çok özür dilerim.Takma kafana iki güne kalmaz sende birini görür tek senin başına gelmediğinden dolayı gülersin:))))

6 Mayıs 2008 Salı

BİR SÜRE YERE PARALEL GİTTİKTEN SONRA


''Bir şey sunulmuştu bana,bir hediye,bir meyve.Ama ben o meyveden tadamadım,gök erik gibi kaldı avucumda dünya.Şimdi ben uykusuzum,yalınayağım,kendimle meşgulüm.Kapının önünde boş peynir tenekeleri yağmur suyu biriktiriyorum.Kendi kendime sanatçı tecrübe edinmeyen insandır diyorum,bu dünyada hiç tecrübesi olmayan.Ama sen karala bunun üzerini,yırt sen bunu,olmadı çünkü olmadı nafile.''
Bir intiharın çevresinde insanlar...
O kızın intiharıyla birbirlerine yaklaşan...
Kendi içlerine ve geçmişe dalan...
Onun acısıyla başka sevdiklerine eğilen...
Nasılda mühimdir aşk sakarlıkları,sevgi ihmalleri;nasıl hayat eşin-dostun bakım onarımı...

Barış Bıçakçı'dan yine usul usul edebiyat.Barış Bıçakçı'nın gösterişsiz suskusundan güç alan öykülerinin son zamanlarda okuduğum en güzel öyküler arasında yer aldığını söyleyebilirim.Ne anlattığı sanki önemli değilmiş ama anlatım biçimi ve diliylede sıradanmış gibi görünüyorsa size okuma alışkanlıklarınızı adam akıllı gözden geçirmek gerekir derim....

1 Mayıs 2008 Perşembe

SİYAH BEYAZ



Siyah ve beyaz birbirine zıt bir o kadar da birbiriyle bağdaşmış iki renk.Öyle ki bütünleşmesinde ortaya çıkan hallerin varlığı ve birbirine muhtaçlıkları bu zıtlığı tamamen örtmekte bana göre.Zıt iki renk olarak kaydetmişizdir beynimize ama aynı kavramlar için kullanırız daima her iki rengi de.Ölüm mesela siyah kalanın kullandığı renktir matem için beyaz ise gidenin sarındığı renk toprağa girmek için.Beyazlar içinde gittiği yerin adı kara topraktır ardından ağlayanınsa hüzün yaşlarını sildiği mendilin rengi beyaz.Sonra gri mesela.Beni de birçokları gibi kasvete sürüklemesine rağmen ruhumdan eksiltmediğim yaratıcılığımı tetikleyen renk olan gri siyah ve beyazın karışımı değil mi?Peki aydınlığı simgeleyen beyaz,karanlığı simgeleyen siyahken bunları zıt hallerine çevirmek için siyahın beyaza beyazın siyaha ihtiyacı yok mu?Beyaz iyiliğin içinde küçücükte olsa siyah kötülük yok mu yada her siyah kötülüğün içinde küçükte olsa beyaz bir iyilik.Nede güzel bir ırk çıkar siyah anneyle beyaz babanın birleşiminden öyle değil mi?Masamızın üzerine örttüğümüz siyah masa örtüsünü neden en canlı renk olan fıstık yeşili yada cart pembe renkli tabaklar değil de bembeyaz tabaklar tamamlar en uyumlu haliyle?Siyah kazak en çok beyaz tenliye yakışmaz mı sizce de? Hele birde bu beyaz tenlinin kulak hizasında simsiyah saçları varsa değmeyin güzelliğine.Tüm bunların tek bir açıklaması var zıt kavramlar birbirini çekerde ondan demeyin sakın bana!Bunu derseniz bana eğer cevabım şu olur size:Kandırmış siyah ve beyaz sizi hem de çok iyi kandırmış.Siz zıtlıklarını kabullenmiş derin bir mahmurluğa dalmışken onlar gizliden gizliye öylesine bütünleştiler ki farkında olmasanız da biri olmadan diğeri hep eksik.......