12 Ekim 2008 Pazar

İYİKİ DOĞDUM



Küçük kuyruklu kardeşlerle verilen yarış sonunda kazandığım bu hayata başlama serüveni hepinizin bildiği üzere anne karnından doktor amcanın ve ebe teyzenin yardımlarıyla çıkmamın akabinde vuku buldu.O zamandan bu zamana tam otuz yıl geçti.Otuz koca yıl.Bazen çok sıradan, bazen çok sıra dışı, bazen öfkeli, bazen sakin, bazen hüzünlü, bazen mutlu, dolu dolu yaşanmış otuz koca yıl.Belki nadirde olsa keşkeler barındırmış,özlemlerle bezenmiş sonrasında özlenenlere kavuşturmuş,yaşanmış acıları mutluluk ve huzurla silmiş muhteşem yıllar.Umut ediyorum ki bir otuz yıl daha bu dünyada sağlıklı ve sıhhatli olarak yaşayabilirim ve o ömre yapmak,yaşamak,öğrenmek istediklerimi sığdırabilirim.Hala öğrenecek o kadar çok şey var ki.....


Valla ukala deyin,kendini beğenmiş deyin, şımarık deyin hatta belki de başka şeyler ama ne olursa olsun İYİKİ DOĞMUŞUM demekten kendimi alıkoyamıyorum.Aksi halde sahip olduklarımın ve yaşadığım her anın (en acı yada en tatlı olsun asla ayırım yapmıyorum çünkü acı çekmeseydim asla bu kadar olgun ve güçlü olamaz,mutlu olmasam böyle şımaramazdım)bu güzel lezzetini nasıl yaşardım ki...

Oğullarımmmmmm.Sizi çok seviyorum iyiki ben doğmuşumda sizde doğmuşsunuz:)))

Doğum günümü unutmayıp kutlayan Ankara'dan Emine teyzem,İstanbul'dan Şaziye ve sevgi teyzem .Şaka şaka tabiî ki böyle bir şey yazmayacağım ama banal de olacak olsa bu sabah programlarından selam yollama olayını hala çok komik buluyor ve tie almadan duramıyorum.Ayrıca da bu gün benim doğum günüm istediğim kadar saçmalama hakkına sahibim:)))

Doğum günümü unutmayarak kutlayan herkese tek tek teşekkür ederim ,unutmamasını şaşırtıcı bulduklarıma iki kere teşekkür ederim ,unutanlar size sesleniyorum seneye atraksiyonlu bir doğum günü kutlaması bekliyorum bilesiniz...

10 Ekim 2008 Cuma

TÜRKİYENİN ETNİK YAPISI



Sizlere tanıtmak istediğim kitaptan önce yazarı ALİ TAYYAR ÖNDER'den bahsetmek isterim.Çıktığı TV programlarında soluksuz dinlediğim kişilerin en başında olan
Ali Tayyar Önder bir Bursalı. Ayrıca bir Bursa Erkek Liseli...
Lise son sınıfta okurken kazandığı bir burs ile birlikte iki arkadaş Amerika’ya gidiyorlar...
Ali Tayyar Önder ile birlikte Amerika’ya giden diğer arkadaşı ise hepimizin tanıdığı bir isim...
Prof.Dr. Haluk Şahin...
Ali Tayyar Önder Türkiye’ye döndükten sonra akademik yaşama giriyor...
Ortadoğu Teknik Üniversitesi eski Gaziantep Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcılığı ve Lisan Bölümü Başkanlığı görevini yürütüyor.
İlk baskısı 1998 yılında yapılan kitabın tam 37 baskısı yapıldı...
Kitap bir araştırma ve inceleme ürünü olarak ortaya çıkmış...
“Türkiye’nin etnik yapısı. Halkımızın kökenleri ve gerçekler” konusu bu kitapta; “Etniklik, üst kimlik, etnik mozaik, çokkültürcülük, Anadolu ve Türklük, Kaşgarlı Mahmud, Ön Türkler, Aleviler, Türklük ve Kürtler, Kürtler, Zazalar, Araplar, Çerkesler, Lazlar, Gürcüler, Balkan Kökenliler, Nusayriler, Yeni Dünya düzeninin hedefi ve Türkiye” başlıkları altında incelenmiş...

Bu kitap Ali Tayyar Önder'i bir programda soluksuz izlememin hemen ardından edindiğim ve elimdem düşürmeden defalarca okuduğum 5 yıllık bir araştırmaya dayanan bir eser.
Özellikle bu dönemler herkesin okuması gereken bir kitap olarak görüyorum...

Kitabın 37. baskısının önsözünde şöyle diyor, yazar:
“Kitabımın ilk baskısının önsözünde (1998’te basılmıştı) yer alan görüşlerim bugün için de geçerlidir.
Ancak son yıllardaki etniklik tartışmalarının aldığı farklı mahiyet nedeniyle aşağıdaki hususları dile getirmeyi gerekli görüyorum.
Bugün açıkça görülmektedir ki, etniklik, sadece Türkiye’nin değil, dünya gündeminin de önemli konularından biri haline getirilmiştir. Öyle ki adeta bir merkezin talimatıyla, etniklik, aynı zamanlamayla uluslararası belgelerde, toplantılarda, AB raporlarında, Birleşmiş Milletler’in ilgili kuruluşlarının uluslararası sivil toplum örgütlerinin, vakıfların çalışmalarında müstakil bir başlık olarak yer almaktadır.
Uluslararası yazılı ve görsel medyada etniklik özel bir konu olarak işlenmektedir. TV’lerde toplumların bilinçaltına hitap eden incelikte yayınlarla etnik ayrımcılık konusunda insanları beyinleri şartlandırılmaktadır.
Etnik grupların yanı sıra dini gruplar da kolektif, kurumsal haklara sahip azınlıklar haline getirilmek istenmektedir.
Bütün bu belge, bildiri, rapor ve yayınlarda etniklik, etnik grupları daha bağımsız, daha özerk, bağımsız kılacak bir içerik ve tanımla empoze edilmekte, etnik dillerin, etnik kültürlerin geliştirilmesini temine yönelik haklar “ayrılıkçı” temelde genişletilmektedir.
Ulusal kimlik, resmi dil, kurucu unsur gibi ulus devletlerin varlıklarının güvencesi olan kavramlar tartışma konusu haline getirilmekte, etnik farklılıklar, çokkültürlülük gibi Batı’nın kendisi için sorun olarak gördüğü meseleler, üçüncü dünya ülkelerine bir “zenginlik” olarak empoze edilmektedir.”

SON SÖZ
Bana göre önsözdeki bu paragraflar işin temeli ve işin başlangıç noktasını oluşturuyor...
Bunları fark ettiğiniz zaman olup bitenleri değerlendirmeyi daha kolay yapıyorsunuz...
“Böl, parçala, yönet” sloganıyla yola çıkan emperyalist ülkelerin en çok kullandığı araçlar yukarıdaki önsözde sözü geçen araçlardır...
Televizyonda ve basılı medyada bu konuların tartışmalarını takip ederken, kullanılan terminolojinin altında ne olduğunun birçok kişi tarafından bilinmediğini görüyorsunuz...
Bu açından Ali Tayyar Önder bu konularla ilgili terminolojinin netleşmesi, olup bitenlerin bilimsel bir gözlükle değerlendirilmesi noktasında çok önemli bir yapıt olmakta...
Bendeniz okumanızı öneriyorum.

5 Ekim 2008 Pazar

NİTELİK Mİ NİCELİK Mİ ?



Hiç yaşadınız mı, kalabalığı son safhada bir cadde de sadece siz yürüyormuşcasına hissederek o caddeyi adımlamayı.Ben yaşadım.Hatta öylesine kapılmıştım ki bu anın büyüsüne kendime geldiğimde yürüdüğüm caddenin trafiğe kapalı olması nedeniyle Tanrı'ya teşekkür ettiğimi hatırlıyorum.
Yıllarca boş caddelerde bile kalabalıkmışcasına yürüdükten,aynı yerden ikinci kez geçtiğinde anlamsız bakışlara maruz kalıp nedeni sorgulanan bir çevrede yaşadıktan sonra yaşadığım bu an benim hayatımın zirvesiydi.Derin nefes alarak gökyüze baktığımı teşekkür eşliğinde aldığım derin nefese eşlik eden özgürlük hissiyle tüm organlarımı beslediğimi anımsıyorum.Çok kötü değildi belki yaşanan yer,yaşananlar ama beni köreltendi.Sokakta yürürken bile dört duvar arasındaymış hissini taşıyamaz olmuştum.Özlemiştim denizimin o pis kokusunu bile.Yüzemediğim hatta griliğinde kasvete boğulduğum o deniz şimdilerde bana en huzur veren şey.Hele gün batımına martıların çığlıkları eşlik ettiğinde inanın sanki büyük bir meditasyon yöntemi uygulamış gibi beynim sıfırlanmakta.
Daha çok kendimle başbaşayım şimdilerde.Ömrümün her döneminde süregelen yargılamalar,sorgulamalar yine herzamanki gibi olmazsa olmazlardan.Yine herzaman ki gibi en büyük hedefim BEN!!!
Her şey daha kolaylaştı şimdi.Kolaylaştıkça bir o kadarda ürkütüyor zoru başarmaya alışmış,imkansız denilen dağlara yanına hiç bir alet hırdavat almadan sadece tırnaklarıyla kazıyarak tırmanan, ellerinden süzülen kanın sıcaklığıyla acısı hafifleyen dur denilince duran ama içten içe dahada güçlenerek bir sonraki sefere daha hızlı koşan beni tüm bu olabilirlilikler.Ya huzurun,dinginliğin tadını bu derece almış hazzın doruğuna varmışken vazgeçersem mücadelecilikten...
Neden mi bu korku durduk yere?Kelimeler ifade etmekte çünkü artık hayatımı ve kelimeler ifade ederse artık hayatındaki herşeyi yaşanacak çokta fazla şey kalmamış demektir...

FOTO ÜSTADI:CEM DURAN