12 Aralık 2008 Cuma
ADANALI
Bu dizi başladığından beri izliyorum.Pek fazla takip ettiğim dizi yoktur ama Adanalı başladığı günden beri beni ekrana kilitledi.Oktay Kaynarca'nın başarılı oyunculuğu bir kez daha bu diziyle ortaya çıkmış.İzlerken yüzden gülücük eksik olmuyor.M.Akif Alakurt ve Selin Demiratar'da tartışmasız iyi oyuncular.
Dizinin her bölümü reyting sıralamalarında birinci sırada.Kullanılan şarkı seçimleride muhteşem.Hal böyle olunca bu dizi Ceza hayranı olan 10 yaşındaki oğlumunda ilgisini çekti.
Yalnız bir sorun var ki Maraz Ali'nin(M.Akif Alakurt)dolandırıcılık,kumarbazlık gibi yollarla para kazanarak zengin olanlardan organize bir hırsızlık şebekesi lideri olarak aldığı paraları fakirlere dağatmasını yani bir nevi modern Robin Hood olmasını oğluma açıklayamadım.
-Hırsızlık kötüyse maraz Ali iyi biri bunu neden yapıyor anne, hem o fakirlere dağattı paraları,bak anne şarkıdada söylüyor 'iyiyle kötü arasında bir fark var benimle kötü arasında koca bir fark var' diye Maraz Ali kötü değil iyi biri anne...
Ben oğlumun, bu soruların kafasında çağrışmasının ardından elimden geldiğince bu diziyi izlemesine engel oluyorum.
Ama severek izlediğim bu dizinin delikanlılık çağında olan bazı gençlerimizin Maraz Ali'ye özenmesi korkusundan da kendimi alıkoyamıyorum.
Genç,yakışıklı,güçlü,lider,masum ve duygusal bir yanı var,çok zeki,lüks arabalarla geziyor,gizemli bir hayatı var fakat bu imrenilecek karakter bir hırsız.Ama tüm bu olumlu yanlar maalesef ki bu kötü yönü örtmüş görünüyor ve karakter fazlasıyla özendirici bir hal almış.
Endişemin yerinde olduğunu eminim ki sizlerde takdir ediyorsunuzdur.Zira Çakır'ın ölüm sahnesinin ardından ona cenaze töreni düzenliyen izleyici kitlesine sahip bir toplumuz...
30 Kasım 2008 Pazar
UZUN ÇETREFİLLİ BİR YOLLADAYIM,YÜRÜMEKTEYİM GÜNDÜZ GECE
Sağ ve solu kurak bir arsalarla dolu bir yol,esen rüzgar çalıları toparlayıp bir yumak halinde savuruyor etrafa.Bir çatal yol o yolun başında ne tarafa gideceğini şaşkın,kararsız ama bir okadar da sakin tavırlar eşliğinde düşünen biri.İşte ben.
O az önce yol kenarındaki uçsuz bucaksız arsalarda çalıları toparlıyarak bir yumak haline getiren rüzgar sırtamdan adeta gitmem gereken yola doğru şiddetle itmekte beni.
Orada durmuş uzun uzun bakıyorum.Seçilecek yol belli aslında.Nedenleri,niçinleri bir bir ortada.Çok uzun zamandır hazırlığı yapıldı bu kavuşmanın.
Bir kez daha öğretti hayat bana istenenin beklenmeyen zamanda geldiğini.Belkide yürekten isteyerek beklemekti işin sırrı.İstemenin ardından farkında olmadan dahi çabalamaktı o bekleyişinse açılımı.
Olması istenen ama beklenmedik hızla gelişen bir süpriz düşürdü beni bu yol ayırımına.
Hani son zamanlarda diyorum ya hep şaşırmayı unuttum.Yine bir öğreniş bu benim için ,yine şaşkın değilim şaşıramadım.Ama çok hazırlıksız yakalandım yine diğer bir çok zaman ki gibi.
Orda ,yol ayrımında durup düşünmek çok anlamsız.Kafayı boşa yormaktan başka bir işe yaramayacak.Üstelikte diğer yol sadece akıl karıştırmak için düştü hatırına.Yolun belli NİL yolun belli....
Her zamankinden fazla cesaret,
Her zamankinden fazla zeka,
Her zamankinden fazla sabır ve bunları her zamankinden fazla kullanabilecek GÜÇ....
25 Kasım 2008 Salı
ACTİFRY
11 Kasım 2008 Salı
İLAHİ TEYZE SEN ÇOK YAŞA EMİ!
Neyse gelelim sadede.Saded(ya ben bu kelimeyi çok kullanıyorum ama ilk kez yazdığımı farkettim).Şimdi sevgili okur beni tanıyanlarınızın malumu üzere(tanımıyanlarda bu yazı sayesinde bilgi edinmiş olsun),memlekette ne kadar ilginç yurdum insanı,olay v.s varsa beni bulur.Yada çok gözlemci ve taklitçi biri olduğum için hadislere farklı açıdan bakıyorda olabilirim.Sonuç olarak içinde buluyorum kendimi.
Bu sabah büyük oğlumun göz kontrolünü yaptırmak için oğlumla birlikte göz doktoruna gittik.Oturmuş çağrılmayı beklerken yanıma yaşlı bir teyze oturdu.Bir müddet oturduktan sonra bana doğru eğilerek kulağıma doğru kim için geldiniz kızım diye sordu.Bende oğlum için teyzecim dedim ama cevap verirken çok da ilgilenir görünmek istemedim aksi halde başıma geleceği biliyorum teyzem sıra beklemenin sıkıntısıyla bana sarıcak.(He sarsın,normal şartlarda bıkmadan uzun uzun sohbet ederim ama işin ucunda oğlum ve onu üzen bir durum var çok ayrıntıya girmek istemedim).
Benim cevabımın ardından teyzem tekrar ellerini göğsünde kavuşturdu şişkin şişkin oturmaya başladı.Beş dakika geçti geçmedi sanki bişey onu dürttü yine bana doğru eğildi,gözüyle sende eğil bişey diyeceğim dercesine işaret etti.
-'Nesi var bu çocuğun peki' dedi.
Bende:
- 'Miyop teyze 'dedim.
-'O ne oliyki yavrım 'dedi.
Bende:
-Uzağı göremiyor teyzecim dedim ve kafamı çevirdim .Hani bakmayayımda bir an önce sohbet kesilsin diye.
Canım teyzem yine ellerini kavuşturdu göğsünün üzerinde Alllah Lailahe İllallah diye deriiiinn bir nefes aldı.
Üç dört dakika geçti geçmedi,sanki mübarek kadını bir şey dürtüyor.
Kızım dedi:
- 'Bana sen bak hele, az bana eğil bak ne diyeceğim kulağına 'dedi.
Eğildim bende çaresiz.
-'Hiç bozuk gibi durmuyor bu çocuğun gözleri bak ben sana diyiveriyim 'dedi.
Gülsem mi gülmesem mi bilemediğim bir hal içinde:
-Teyzem öyle ordan bakınca anlaşılıyormu göz bozukluğu,dediğimi hatırlıyorum.
Ardından teyzem bombayı patlattı.
-Bak bide gözlük takmışınız garibime.Bak diyi vereyim sana o çocuk o gözlüğü taka taka kör olur.
-Ya teyze ne diyorsun sen mecbur takıyor o gözlüğü başka türlü okulda tahtayı falan göremiyor ,dedim.
Yine bana doğru eğildi bak sen beni dinle şimdi burda hiçççç boş yere bekleme.Bu çocuk arada sırada karnım ağrıyor der mi?
-Evet teyze der.
-Heh işte tam tahmin ettiğim gibi,bu çocukta kurt var.Sen boş yire burda heeç bekleme kızım git hemen bir normal dohtura buna kurt ilaciii yazdır.
Tam o sırada allahtan oğlumun muayene sırası geldi de gülmeden teyzenin yanından kalktım,yoksa söylediklerini ciddiye almadım diye beni azarlamaya hazırlanıyordu.
İşte böyle canım müdavimlerim ve sevgili bloğum.Son bir aydan elimde bol bol malzeme var aklıma geldikçe güldüğüm o anları sizlerlede paylaşıcağım.Sizleride gülümseticeğine inanıyorum.Kalın sağlıcakla....
2 Kasım 2008 Pazar
ÖZLEDİM SENİ ESKİ ŞEHRİM
Peki ya bu resim sizce nereye ait?
Sanki bu resimden sonra bu şehri bilenleriniz tanır gibi oldunuz ama uzun zamandır görmediyseniz yukarıda ki resimlerle ne alaka diye düşündünüz değil mi?
O zaman kuşbakışı bir görüntüyle biraz daha ipucuna ne dersiniz?
Peki bulamayanları daha fazla zorlamayacağım.Burası Eskişehir.Adı eski kendi yepyeni olan Yılmaz Büyükerşan 'ın yeniden yarattığı Eskişehir.
İyi bir rektör,iyi bir sanatçı,saygıdeğer bir kişilik olan Y.Büyükerşan'ın Belediye Başkanlığı'nada diyecek söz yok!!!Zaten herşey ortada.
12 Ekim 2008 Pazar
İYİKİ DOĞDUM
Küçük kuyruklu kardeşlerle verilen yarış sonunda kazandığım bu hayata başlama serüveni hepinizin bildiği üzere anne karnından doktor amcanın ve ebe teyzenin yardımlarıyla çıkmamın akabinde vuku buldu.O zamandan bu zamana tam otuz yıl geçti.Otuz koca yıl.Bazen çok sıradan, bazen çok sıra dışı, bazen öfkeli, bazen sakin, bazen hüzünlü, bazen mutlu, dolu dolu yaşanmış otuz koca yıl.Belki nadirde olsa keşkeler barındırmış,özlemlerle bezenmiş sonrasında özlenenlere kavuşturmuş,yaşanmış acıları mutluluk ve huzurla silmiş muhteşem yıllar.Umut ediyorum ki bir otuz yıl daha bu dünyada sağlıklı ve sıhhatli olarak yaşayabilirim ve o ömre yapmak,yaşamak,öğrenmek istediklerimi sığdırabilirim.Hala öğrenecek o kadar çok şey var ki.....
Valla ukala deyin,kendini beğenmiş deyin, şımarık deyin hatta belki de başka şeyler ama ne olursa olsun İYİKİ DOĞMUŞUM demekten kendimi alıkoyamıyorum.Aksi halde sahip olduklarımın ve yaşadığım her anın (en acı yada en tatlı olsun asla ayırım yapmıyorum çünkü acı çekmeseydim asla bu kadar olgun ve güçlü olamaz,mutlu olmasam böyle şımaramazdım)bu güzel lezzetini nasıl yaşardım ki...
Oğullarımmmmmm.Sizi çok seviyorum iyiki ben doğmuşumda sizde doğmuşsunuz:)))
Doğum günümü unutmayıp kutlayan Ankara'dan Emine teyzem,İstanbul'dan Şaziye ve sevgi teyzem .Şaka şaka tabiî ki böyle bir şey yazmayacağım ama banal de olacak olsa bu sabah programlarından selam yollama olayını hala çok komik buluyor ve tie almadan duramıyorum.Ayrıca da bu gün benim doğum günüm istediğim kadar saçmalama hakkına sahibim:)))
Doğum günümü unutmayarak kutlayan herkese tek tek teşekkür ederim ,unutmamasını şaşırtıcı bulduklarıma iki kere teşekkür ederim ,unutanlar size sesleniyorum seneye atraksiyonlu bir doğum günü kutlaması bekliyorum bilesiniz...
10 Ekim 2008 Cuma
TÜRKİYENİN ETNİK YAPISI
Sizlere tanıtmak istediğim kitaptan önce yazarı ALİ TAYYAR ÖNDER'den bahsetmek isterim.Çıktığı TV programlarında soluksuz dinlediğim kişilerin en başında olan
Ali Tayyar Önder bir Bursalı. Ayrıca bir Bursa Erkek Liseli...
Lise son sınıfta okurken kazandığı bir burs ile birlikte iki arkadaş Amerika’ya gidiyorlar...
Ali Tayyar Önder ile birlikte Amerika’ya giden diğer arkadaşı ise hepimizin tanıdığı bir isim...
Prof.Dr. Haluk Şahin...
Ali Tayyar Önder Türkiye’ye döndükten sonra akademik yaşama giriyor...
Ortadoğu Teknik Üniversitesi eski Gaziantep Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcılığı ve Lisan Bölümü Başkanlığı görevini yürütüyor.
İlk baskısı 1998 yılında yapılan kitabın tam 37 baskısı yapıldı...
Kitap bir araştırma ve inceleme ürünü olarak ortaya çıkmış...
“Türkiye’nin etnik yapısı. Halkımızın kökenleri ve gerçekler” konusu bu kitapta; “Etniklik, üst kimlik, etnik mozaik, çokkültürcülük, Anadolu ve Türklük, Kaşgarlı Mahmud, Ön Türkler, Aleviler, Türklük ve Kürtler, Kürtler, Zazalar, Araplar, Çerkesler, Lazlar, Gürcüler, Balkan Kökenliler, Nusayriler, Yeni Dünya düzeninin hedefi ve Türkiye” başlıkları altında incelenmiş...
Bu kitap Ali Tayyar Önder'i bir programda soluksuz izlememin hemen ardından edindiğim ve elimdem düşürmeden defalarca okuduğum 5 yıllık bir araştırmaya dayanan bir eser.
Özellikle bu dönemler herkesin okuması gereken bir kitap olarak görüyorum...
Kitabın 37. baskısının önsözünde şöyle diyor, yazar:
“Kitabımın ilk baskısının önsözünde (1998’te basılmıştı) yer alan görüşlerim bugün için de geçerlidir.
Ancak son yıllardaki etniklik tartışmalarının aldığı farklı mahiyet nedeniyle aşağıdaki hususları dile getirmeyi gerekli görüyorum.
Bugün açıkça görülmektedir ki, etniklik, sadece Türkiye’nin değil, dünya gündeminin de önemli konularından biri haline getirilmiştir. Öyle ki adeta bir merkezin talimatıyla, etniklik, aynı zamanlamayla uluslararası belgelerde, toplantılarda, AB raporlarında, Birleşmiş Milletler’in ilgili kuruluşlarının uluslararası sivil toplum örgütlerinin, vakıfların çalışmalarında müstakil bir başlık olarak yer almaktadır.
Uluslararası yazılı ve görsel medyada etniklik özel bir konu olarak işlenmektedir. TV’lerde toplumların bilinçaltına hitap eden incelikte yayınlarla etnik ayrımcılık konusunda insanları beyinleri şartlandırılmaktadır.
Etnik grupların yanı sıra dini gruplar da kolektif, kurumsal haklara sahip azınlıklar haline getirilmek istenmektedir.
Bütün bu belge, bildiri, rapor ve yayınlarda etniklik, etnik grupları daha bağımsız, daha özerk, bağımsız kılacak bir içerik ve tanımla empoze edilmekte, etnik dillerin, etnik kültürlerin geliştirilmesini temine yönelik haklar “ayrılıkçı” temelde genişletilmektedir.
Ulusal kimlik, resmi dil, kurucu unsur gibi ulus devletlerin varlıklarının güvencesi olan kavramlar tartışma konusu haline getirilmekte, etnik farklılıklar, çokkültürlülük gibi Batı’nın kendisi için sorun olarak gördüğü meseleler, üçüncü dünya ülkelerine bir “zenginlik” olarak empoze edilmektedir.”
SON SÖZ
Bana göre önsözdeki bu paragraflar işin temeli ve işin başlangıç noktasını oluşturuyor...
Bunları fark ettiğiniz zaman olup bitenleri değerlendirmeyi daha kolay yapıyorsunuz...
“Böl, parçala, yönet” sloganıyla yola çıkan emperyalist ülkelerin en çok kullandığı araçlar yukarıdaki önsözde sözü geçen araçlardır...
Televizyonda ve basılı medyada bu konuların tartışmalarını takip ederken, kullanılan terminolojinin altında ne olduğunun birçok kişi tarafından bilinmediğini görüyorsunuz...
Bu açından Ali Tayyar Önder bu konularla ilgili terminolojinin netleşmesi, olup bitenlerin bilimsel bir gözlükle değerlendirilmesi noktasında çok önemli bir yapıt olmakta...
Bendeniz okumanızı öneriyorum.
5 Ekim 2008 Pazar
NİTELİK Mİ NİCELİK Mİ ?
Hiç yaşadınız mı, kalabalığı son safhada bir cadde de sadece siz yürüyormuşcasına hissederek o caddeyi adımlamayı.Ben yaşadım.Hatta öylesine kapılmıştım ki bu anın büyüsüne kendime geldiğimde yürüdüğüm caddenin trafiğe kapalı olması nedeniyle Tanrı'ya teşekkür ettiğimi hatırlıyorum.
Yıllarca boş caddelerde bile kalabalıkmışcasına yürüdükten,aynı yerden ikinci kez geçtiğinde anlamsız bakışlara maruz kalıp nedeni sorgulanan bir çevrede yaşadıktan sonra yaşadığım bu an benim hayatımın zirvesiydi.Derin nefes alarak gökyüze baktığımı teşekkür eşliğinde aldığım derin nefese eşlik eden özgürlük hissiyle tüm organlarımı beslediğimi anımsıyorum.Çok kötü değildi belki yaşanan yer,yaşananlar ama beni köreltendi.Sokakta yürürken bile dört duvar arasındaymış hissini taşıyamaz olmuştum.Özlemiştim denizimin o pis kokusunu bile.Yüzemediğim hatta griliğinde kasvete boğulduğum o deniz şimdilerde bana en huzur veren şey.Hele gün batımına martıların çığlıkları eşlik ettiğinde inanın sanki büyük bir meditasyon yöntemi uygulamış gibi beynim sıfırlanmakta.
Daha çok kendimle başbaşayım şimdilerde.Ömrümün her döneminde süregelen yargılamalar,sorgulamalar yine herzamanki gibi olmazsa olmazlardan.Yine herzaman ki gibi en büyük hedefim BEN!!!
Her şey daha kolaylaştı şimdi.Kolaylaştıkça bir o kadarda ürkütüyor zoru başarmaya alışmış,imkansız denilen dağlara yanına hiç bir alet hırdavat almadan sadece tırnaklarıyla kazıyarak tırmanan, ellerinden süzülen kanın sıcaklığıyla acısı hafifleyen dur denilince duran ama içten içe dahada güçlenerek bir sonraki sefere daha hızlı koşan beni tüm bu olabilirlilikler.Ya huzurun,dinginliğin tadını bu derece almış hazzın doruğuna varmışken vazgeçersem mücadelecilikten...
Neden mi bu korku durduk yere?Kelimeler ifade etmekte çünkü artık hayatımı ve kelimeler ifade ederse artık hayatındaki herşeyi yaşanacak çokta fazla şey kalmamış demektir...
FOTO ÜSTADI:CEM DURAN
22 Eylül 2008 Pazartesi
Yıllar, çok uzun yıllar önce Nazım Hikmet'le tanışmama sebep olan tutkunu olduğum bu şiiri şizlerle paylaşmak istedim.
BENCE SEN DE SIMDI HERKES GIBISIN
Gözlerim gözünde aski seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence simdi herkes gibisin
Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçiyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktim da iste iyice
Anladim ki sen de herkes gibisin
Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karisti simdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de simdi herkes gibisin
(1918) - Yaz - Kadiköy
Nazım Hikmet Ran
17 Eylül 2008 Çarşamba
ÇAMUR
SERGÜZEŞT
Bırak anlatayım sarhoşum öyle
Sarhoşu da geçtim ne olacak böyle
Hayatlar içinden hayat seçmişim
Hiç bi şey fark etmez kendimden geçmişim
Şair giden geminin ardından bakar ya
Bakar da kendini zora sokar ya
Bazen bir itin duası tutar ya
Çok uzaklarda o gemi batar ya
Ah beni unut bitir beni gidiyorum
Ya unuttum ya vazgeçtim bilmiyorum
Yarim ateş olmuş içinden geçmişim
Kim ektiyse ekmiş ama ben biçmişim
Hiç boşalmadıki bardak hep dolu
Her şeyin bi sonu yok başka yolu
ÇAMUR
11 Eylül 2008 Perşembe
ELVEDA
Peki ya sorularım! Cevaplarını çok eski zamanlardan beri bildiğim sorularla yeniden sınav etmem kendimi neden durduk yere belirdi şimdi?
Bir an önce bitsin dediğim çocukluğum masal tadında, yaşananların ana teması eşliğinde hayatıma adeta bir nakış gibi inceden inceye işlenmişken ,izlerini taşıdığı gençliğimse bindiği yolcu gemisinin ilk kez denize inişinde kutlama amaçlı kırılan şampanya şişesinin eşliğinde bilinmez diyar yolculuğunda gözden kaybolmak üzere hızla ilerlemekte…
Hey dur!
Nereye gidiyorsun? Hem bu acelen niye? Sende saklı bana ait bu günüme dair bir anım var.
Elveda gençliğim sana da çocukluğum gibi ELVEDA.....
KEŞKELERLE DOLU SON BAHARIN DEMİNDEYİM
BİLİNMEZ YOLLARIN ÖZLEMİNDE TAM ÖNÜNDEYİM…
7 Eylül 2008 Pazar
İNSANİTY
5 Eylül 2008 Cuma
PİRAYE
Denemek istedi Piraye'de yaşayarak öğrenmek.Tıpkı benim gibi...
Doğduğu günden bu yana,yavaş yavaş,her seferinde küçük billur tanesi ekleyerek;emekle,sabırla oluşturulan,göz kamaştırıcı güzellikte bir köşk.Ve bunu bir anda yerle bir etmeye karar vermek. Geride kalan enkazı diriltmeye güç yeter mi?Aynı görkemle inşa etmek mümkün mü?
Sürükleyiciliğine boğulduğum bu kitabı tüm işlerimi öylece bırakıp evden çıkmamacasına okudum.Kendimi yaşadım bazı bölümlerinde.Kah gülümsedim,kah gözümden süzülen yaşı sildim ellerimle.
İşte roman bu dedirten enfes bir kitap.Okuyun bana hak vericeksiniz.
31 Ağustos 2008 Pazar
KABİLEYET DÜŞMANI TRAFİK CANAVARI BEN
İTİRAF EDİYORUM
İtiraf ediyorum araba kullanamıyor olmaktan, trafikte iyi araba kullanabilen bayanlardan ve sanki anne karnında araba kullanmayı öğrenmiş gibi direksiyona oturur oturmaz ustaca araba kullanmaya başlayan erkeklerden nefret ediyorum.Tamam kabul ediyorum ben haset ve fesat biriyim ama bunu hissediyorum yazmak suç mu?
Nasıl bir eziyettir bu çözemedim.Otur direksiyona bas gaza git.Yok olmuyor İşte.Hadi zar zor hallettik arabayı stop ettirmeden kaldırmayı.Peki şimdi bu araba neden ikinci vitese takarken stop ediyor .Be mubarek araba kalktın işte gitsene ne var yolun ortasında stop edicek.
İşin en ilginç tarafıda arabayı kullanamayan ben usta şoförlerin elinden çekil çekil modunda bir ukalakla alıp daracık alanlara rahatlıkla park edebiliyorum. Esas bomba şimdi geliyor bütün Türkiye’yi geri vites dolaşabilirim.Böyle cins ve tuhaf bir durumum var araba kullanma konusunda.
Zaten direksiyon başına geçtiğimde öyle komik bir halim varki.sıkı sıkıya direksiyona sarılmış panikli panikli ay acaba kaçıncı vitese taktım diyerek vitese bakıyor yine panikli panikli aynalara göz gezdiriyorum.Ama halim öylesine komik ki sanki bu yapılanların belli bir sıralaması varmış gibi bir halde oluyorum.kendi kendine konuşan bir tip.Dur önce aynalara bakmalıyım ,bir dakika şimdi vites değiştirilecek hayır hepsini aynı anda yapmalıyım yada hiç biri offfffff.
Üstelikte en kötüsü ne biliyormusunuz tüm bu panikli ve acemi halimle bir arkadaşımın trafiğe çıkmadan asla bunları aşamazsın gazına gelip kendimi trafiğe atmış olmamdı.tamam gittiğim mesafe yakın bir mesafeydi (20km :d)ona güvendim ama kendime panikli ve bir türlü araba kullanmayı beceremiyen biri olduğum için kızsammı yoksa tüm bu hallere rağmen kendimi trafiğe atacak kadar cesur olduğum için taktir mi etsem bilemdim.Üstelik arabaya tek bir çizik bile aldırmadan gideceğim yere gidip gelmeyi başardım.Gerçi diğer arabaların benden kaçmasınında etkisi vardı bunda atlamayayım...
Bu arada tabiiki kabiliyetsiz biri değilim :))))
AŞILMIŞ PANİK=ARABAYI CADDELERDE DANS ETTİREN BEN
SIRADAN BİR YORUM İŞTE
Kadınlar ve erkekler !Yüzyıllar boyu anlaşılabilmeyi bekledi her iki cinste.Fakat hiçbir zaman ne kadınlar erkekleri,ne erkekler kadınları anlayamadı…
Biz kadınlar her zaman daha detaycıyız.Erkeklere nazaran ayrıntılarla çok fazla ilgilenir hatta bazen bunu abartma seviyesine de gelebiliriz.Her ne kadar bu ayrıntıcılığın etkisiyle her şeyi daha iyi görebiliyor olsak da bunu abarttığımız çok zamanlarda vardır.Erkeklerse olayları yüzeysel olarak geçer ,ayrıntılarına çok da fazla takılmazlar.Açıkçası taktir etmiyor da değilim hani erkeklerin bu dışardan gamsız görünen hallerini.Sadece olayla ilgileniyorlar.Başı ,sonu,sağı,solu çok da önemli değil onlar için.Bizse olayın her yönünü irdelerken o olayın içinde kayboluyor onların bir günde çözdükleri meselelerin içinden günler boyu çıkamıyoruz.He yok mudur bunun avantajı.Var tabiî ki.Az öncede söylediğim gibi bu ayrıntıcılık bizlerin ileriyi daha iyi görebilmesini ,daha doğru kararlar alabilmesini sağlıyor. Ama ne gerek var bu kadar kafayı yormaya bırakalım bizde ,yaşayalım hayatı erkekler gibi akışına…
Örneğin konumuz saç kestirme olsun.Önce günler boyu ayna karşısında elimizle saçlarımızı tutarak acaba nasıl olur diye düşünmeler,ardındansa danışmalar başlar.
K:-Hayatım.
E:-Efendim canım.
K:-Ben saçlarımı kestirsem diyorum sence nasıl olur.
E:-Eğer fikrimi soruyorsan kestirme,benim uzun saçı sevdiğimi biliyorsun,üstelikte sana çok yakışıyor.
K:-Ama hayatım ben yıllardır saçımı uzun kullandım ve çok sıkıldım.Üstelik bakımı da zor ,hem biraz değişiklik istiyorum.
E:-Bu durumda hiç tereddüt etmeden kestirmelisin.
K:-Ama sen az önce sana uzun saç yakışıyor dedin .Ya kısa saç bana yakışmazsa.
E:-Yakışır hayatım neden yakışmasın.Hadi şimdi uyuyalım sen yarın kuaförünle konuşursun bu konuyu o sana daha iyi fikir verir:
K:-Haklısın iyi geceler.
E:- Sana da
Aradan biraz süre geçer. Kadın sürekli düşünme moduna girmiştir bir kere çıkması öyle kolay değil ki.
K:-Ayyyy hayatım ya bak ne diyeceğim.Hayatım uyudun mu?
E:-Hayır daha uyumadım prova yapıyorum az sonra uyuyacağım.Hadi artık uykum var yarın konuşuruz.
Oysaki erkeklerin hiç böyle derdi yoktur.Giderler berbere kestirirler saçlarını alırlar sıhhatler olsun dileklerini hepsi bu.
Böyle gelmiş böyle gider nasıl ki biz bir topun peşinden bir o tarafa bir bu tarafa koşan yirmi iki tane adamı dünya durmuşçasına izleyen birde üzerine yorum programlarından tekrar tekrar pozisyonları ağır çekimde izlerken üzerine tartışan ,onların ağır çekimde defalarca izledikten sonra fark ettiklerini hakemin uzaktan bir görüşle fark etmesini, edemezse yediği küfürleri anlamsız buluyorsak şunu aklımızdan çıkartmayalım ki onlarda bizim tırnak kırılması için attığımız çığlığı, iki kadın bir araya geldiğimizde aslında altında haset içeren körler sağırlar birbirini ağırlar şeklindeki övgü dolu konuşmaları,ilk buluşmanın ardından yaptığımız evlilik planlarını anlamsız buluyorlar.Bunun gibi binlerce şey sayabiliriz erkeklerin kadınlarda, kadınların erkeklerde saçma bulduğu.Sonuç olarak anlamak yada anlaşılabilmeyi karşı cinsiyeti çözme derdine çevirmeden yaşamak lazım yanındaki adamı yahut kadını tüketmeden doyasıya…
27 Ağustos 2008 Çarşamba
Facebook'ta sayfa açmaya karar vermem bir arkadaşımın bana gönderdiği davetiye sonrasında gerçekleşti.Orada tüm eski arkadaşlarına ulaşabildiğini duyduğumda buna kesin olarak karar verdim ve açtım.
Herkezin unutamadığı yılları vardır.Benimde unutamadığım yıllarım , unutamadığım arkadaşlıklarım vardı.Yukarıda resmi bulunan ortaokul yıllarım.Lisede kredili sistemin kobayı olan öğrencilerden olduğum için o dönemlerimde ortaokul yıllarımdaki gibi güzel sınıf arkadaşlıklarım olamadı.Zaten lisede sınıfımızda olamadı.Okula başladık saçma sapan bir sistemle tanıştık.En saçma yanıda bizi bilgilendirecek kimsenin olmamasıydı.Elimizde ders programı kağıtlarıyla tam 1 hafta boyu dersleri çakıştırmadan seçmece hocaların sınıfına girebilmek için çektiğim eziyetli günler geldi hatırıma bak yine şimdi...Hemen unutmak için konuyu kapatıyor ve tekrar ortaokul yıllarımdaki döneme dönüyorum.Az öncede söylediğim gibi en unutamadığım yıllarımdı.Lisede bir çoğuyla koptuk,ardından herkez için çizilen farklı hayatlar,farklı sürüklenişler derken kimse kimseden haber alamaz oldu.
İnsanın yaşı otuzlara gelince sanıyorum içinde geçmişin özlemi dahada büyüyor.İşte benimde öyle oldu.Birazda doğduğum ,büyüdüğüm,okuduğum,şehre uzakta geçirilen on yılın ardından nefes aldığım topraklara yaklaşmış olmamın etkisi de vardı bu özlemin ve merağın artmasında.Bir yandan da geçirilen büyük depremde kaybetmiş olabileceklerimin endişesi.İşte tam bu meraklar içinde yaşamaya başlamışken Facebook yetişti imdadıma.Ve bir, bir buluşmalar, bulamadıklarımdan habedar olmalar başladı.
İlk önce Elif'le(en önde elinde poşet olan) kavuştuk.Benim yaşadığım şehirde çalıştığını öğrendim.İlk şaşırmam böyle oldu.Aradığım arkadaşım meğer yanı başımdaymış aynı havayı teneffüs ediyormuşuz.Ardından Cem(en öndeki kızların içinde kızılcık bebek) ulaştı.Cem farklı cinsiyetler taşımamıza rağmen bana o yıllarda en yakın beni en iyi anlıyan ve beni en çok dinleyen,birde en çok kızdırıp ağlatan arkadaşımdı.Yıllar boyunca bizden kısa olmasına çok sinirlenmiş olan Cem,hayatı boyuncaAyça'nın(Cem'in yanında) yukarıdaki resim için Cem kendini kısa hissetmesin diye dizlerini kırmasını hiç unutamamış.Şu anda 1.85 boyunda olduğunu duyduğumda minyon olan oğlum çağatayın kısa boylu olacağı endişesini taşımaktan vazgeçtim.
Hayatın tuhaf tesadüfleri var. En ilginç olanı da yıllar sonra yıllar öncesinden tanıdığım iki kişiyi tanıştırma anıydı.Yıllardır yaşadığım şehirde benden yaşça küçük, kanımdan olsa bu kadar sevebileceğim canım kardeşimle olan sohbetinde onun okul anılarını dinliyordum.Ardındansa yapılan klasik bir davranışla bizim yıllarımızla kıyasladım ve bende arkadaşlıklarımızdan bahsettim.Yıllar sonra bahsettiğim arkadaşlarımdan biri olan Cem'le tanışıp güzel bir ilişkiye başlamalarına vesile oldum.İnsanın nerden nereye dememesi mümkün değil.Hayatın akışı gerçekten çok ilginç.
Sonrasında ise Fatma'yla buluştuk.O gerek okul yıllarında,gerekse evliliği nedeniyle hiç yaşadığı şehirden kopmadığı için bir çok kişiden haberdardı.Hem onu hemde o yılları öylesine özlemişim ki uzun uzun anlattık onunla.Bir çok kişiden haberdardı.Resimde hemen yanımda duran Hülya(mor yelekli) mesela.O yıllarda sınıfın en sessiz kızı olan Hülya avukat olmuş.Diğer başta duran (yeşil hırkalı) Selma, o yıllarda sınıfın en iri kızıyken şimdi mankenlere taş çıkartıcak bir fiziğe sahipmiş.En arkada duran ikiz erkek kardeşler vardı Sami ve Sabri.Maalesef sabri'yi depremde kaybetmişiz.Şıpsevdi sakızları geldi aklımıza Fatma'yla konuşurken.Okulda o yıllarda benden çıkan bir fikirin sonrasında tüm 3. sınıflara yayılan bir modaydı.Bir arkadaşımız bir türlü aşık olduğu kıza aşkını ilan edimiyordu ve bende o sakızın içinden çıkan aşk tanımlarından birini ezberletmiştim ona.Sonrasında oda bir şıpsevdi sakızı alıp aşık olduğu kıza vermişti.Kız baştan anlam verememişti.İçini açıp okuduğunda Aşk Dediğin Birlikte Yaşlanmaktır yazıyordu.Arkadaşım ona günler boyu şıpsevdi sakızı alarak hergün aşkın başka bir tanımıyla ona aşkını ilan etmiş oluyordu; sonunda aşkına karşılık buldu ve bu aşkını ilan etme şekli okulda moda oldu.Çok temiz duygulardı o yıllarda yaşananlar.Erkeklerin değil kızların kendini ağırdan aldığı,herşeyin tüm saflığı ve güzelliğiyle yaşandığı yıllardı.Can arkadaşımız Hakan'ı bir trafik kazasında kaybetmemizse o yıllardan kalan en acı hatıramızdır hepimizde.Liseye başladığımız yıllarda çocukça,nedenini bile hatırlamadığım bir kırgınlıkla koptuğum Ayça'nın(en önde dizlerini kırmış olan) özlemiyse bende bambaşka bir yer tutar.Hemen yanlarında bulunan Aylin ve Özlem'le 3 yıl boyunca sıra arkadaşıydık ama mezuniyetten sonra hiç haberleşemedik.Umarım onlarada ulaşacağım.
Fatih arkadaşımıza fotograf paylaşımları için sonsuz teşekkürler.
Hepsiyle birgün bir yerlerde buluşabilmek ümidiyle.
KAYBETTİKLERİMİZİN MEKANI CENNET OLSUN....
25 Ağustos 2008 Pazartesi
Birincisi ÇÖL ÇİÇEĞİ:
Waris Dirie'nin anlatımıyla kaleme alınan kitapta bir gerçek yaşam öyküsü anlatılmış.Okudukça değşete düştüğüm fakat azmini taktir ettiğim sıradanın çok üstünde ilginç bir yaşam öyküsü.Waris Dirie çölde göçebe bir hayat süren ve kızların sünnet edilmesi gibi bir geleneği sürdüren Somali'li bir ailenin kızıdır.Sadece duymuşluğum olan kızların sünnet edilmesi olayının ayrıntıları hakkında bu kitapta bilgi sahibi oldum ve oradaki kızlara yaşatılanlar beni değşete düşürdü.
Oniki yaşına geldiğinde yaşlı bir adamla evlendirilmek istenen Waris evinden kaçıyor ve o andan itibaren zorlu hayatı başlıyor.Tüm zorlu yılların ardından Londrada başladığı hayatında ise normal sandığı bedeninin aslında sıradışı olduğunu bizlerden farklı olduğunu çözüyor.İlginç ve bir okadarda mücadeleci bir hayat öyküsü var Waris Dirie'nin.Yılmadan çalışıldığında insanın her istediğini elde edebileceğini gözler önüne seriyor,okuyanlara dirençli ve çalışkan olma konusunda ders veriyor.Bu kitap, on bir ülkede aynı anda yayınlanmış ve hemen beyaz perdeye uyarlama çalışmaları başlamış.
İkinci tavsiye edeceğim kitap ise
SONSUZLUĞUN MESAJI:
İki aborjin yerlisi bebek doğumlarının ardından beyaz insanlar tarafından annesinin elinden alınıyor.Biri Amerika'ya doğru uzanan ve her türlü acıyı yaşadığı bir yolculukta,diğeri ise yetimhanede kendi köklerinden koparılmaya çalışırlar.Fakat bu iki sonsuzluk ruhu kendi köklerine,öz doğalarına ve en sonundada sonsuzluğun mesajına ulaşıyorlar.Okuyucular için gerçekten güzel mesajlar verilmiş bu kitabın bildiğim bir çok kişilik mesajları veren kitaplara nazaran akışkan, okuyucuyu sıkmayan bir anlatım tarzı var.Sizde roman tadında bir kitaptan yazarın tabiriyle sonsuzluğun mesajına ulaşmak istiyorsanız bu kitap şiddetle tavsiye edilir.
Son kitap ise VEDA:
Çökmekte olan bir tarih ve yeni gelecek arıyan milliciler arasında sıkışmış bir dönemde osmanlı aydının öyküsünü dile getiriyor.Biyografik veriler eşliğinde yazılmış.Ayşe Kulin her zamanki ustalıklı ve sürükleyici uslubuyla yazdığı bu kitapta Maliye nazırı ve ailesinin aracılığıyla o dönemi çizicerken öylede nefis bir aşk hikayesi sıkıştırmışki araya kitabı elime aldığım günün ertesinde bitirdim.
KARAÇİÇEK
28 Temmuz 2008 Pazartesi
BAŞLIKSIZ AMA BENİMLE İLGİLİ
20 Haziran 2008 Cuma
Nedensiz
Nedenini bilmediğim bir hüzün var içimde.Belkide bildiğim fakat kaçamk için nedensizliğine sığındığım bir hüzün.Ne olursa olsun benim hüznüm yaşayan ben yaşatan ben diyebilmenin mutluluğu herşeyden öte...
Endorfin, serotonin,penilatilamin biyoloji dersinden ve izlenen birinin tavsiye ettiğini diğerinin çürüttüğü sağlık içerikli programlardan aklımda kalan mutluluk hormonlarının isimleri.Şunu yersen salgılanır,şöyle yaparsan salgılanır.Olmuyor işte artık!Ne yapsam ne yesem salgılanmıyor sanki beynimde.Bende çözümü yine o lanet olası küçük,uzun,beyaz haplarda buldum.Doktor tavsiyesinden uzak bilinçsiz kullanımlarla varlar artık hayatıda.Kimileri onların yüzünden çok uyumaktan şikayetçi,kimileriyse uyuyamamaktan.Ben mi?
Bende uyutmadıklarındanım.Yada daha dürüst olmalıyım.Belkide uykum kaçmasının nedeni onlar değil ama suçu onlara atmak en kolayı.Aslında komik olan tarafı ne suç var ortada nede suçlu.....
12 Haziran 2008 Perşembe
9 Haziran 2008 Pazartesi
7 Haziran 2008 Cumartesi
Günübirlik Geçmiş Yolculuğum
4 Haziran 2008 Çarşamba
YENİ
30 Mayıs 2008 Cuma
ACIMASIZ HAYAT
Kendimizin seçemediği hayatı bir basamak olarak kullanıp bunu kendi hayatımız haline getirebiliyorsak işte o an gerçek doğumudur insanın.
Hadi Duy Sesimi
29 Mayıs 2008 Perşembe
Keşkelerle Dolu
Keşkelerle dolu sonbaharın demindeyim
Kimbilir belki doğmamış melekler rolündeyim
Keşkelerle dolu sonbaharın demindeyim
Bilinmez yolların özleminde tam önündeyim
Şimdilerde özlemimde yaşattığım bir kalem var
Kadere ağlayan birde beyaz kağıt
Yaşanılan bu yaşlılıkta gizli dramatik ağıt
Kelimelerse yargılanan hüzünlü bir sanık
Karanlık ortasında yazdığım iki kelimem kabus oldu
Aydınlık menzilinde mutluluk doğdu
Bir çift sözle aranılan huzur vardı
Kör bir gözle kayboldu lakin o göz yaşla doldu
Ömrümün yıkık sokaklarında bulduğumdur şimdi her kelam
Bu sefer dönüşümdür aldığım bir kılıç
Bin kılıç bile yetmezki cesareti yenmeye
Mezara kimse gelmez gömmeye
Lakin emanettir beden gölgeye
Şarkılara vurdum kendimi
Durgun sularda yorgun bekçi
Ezgilerle bağdaşır ruh halim
Bugünde bitti sağasalim
Yarın çıkarmı belli değil
Kaderin yönündeyim hayatımın en zor rolündeyim
Ama biliyorum bu bir oyun değil
27 Mayıs 2008 Salı
BABAMA
OĞULLARIMA
Biz sizleri her zaman koruyup kolllayacağız.Ama kendi kendinize bıraktığımız zamanlarda olacaktır bizi suçlamayın.Bu sizin davranışlarınızın sonuçlarını görmeniz ve belkide deneme yanılma yoluyla öğrenmenizi sağlıyacaktır.
Hayat engeller ve mücadelelerle dolu.Daima istekli,kararlı,ve mücadeleci olun.Pes etmeyi kendinize adet edinmeyin.Amacınıza ulaşmak için çaba sarfedin ve asla ulaşmadan vazgeçmeyin.
Doğrularınıza,kararlarınıza,yeteneklerinize ve isteklerinize sahip çıkın.Çünkü bunlar sizlere ait en önemli değerlerdir.
Şunu unutmayın yapacağınız herşeyde imkanlarımız doğrultusunda gerek maddi gerekse manevi olarak yanınızda olacağız.Ama asla yapacağınız her şeyi bize güvenerek yapmayın.Çünkü bilmelisinizki biz sonuna kadar arkanızda olsakta bazı şeylerin sonuçları size aittir.Gerek mutluluğu gerekse üzüntüsü.Dedim ya bizler sizinle paylaşmak için varız.Ama sizlerde bireysiniz ve hayatınız size ait. Hayatınızla ilgili kararlarınızda uzun uzun düşünün,irdeleyin ve öyle karar verin.Sizlerin kendiniz için en doğruyu bulabileceğinize yürekten inancım var.
Engellere aldırmayın.Onlar her insanın hayatlarında atlaktıkları birer başarı sınavıdır.
Küçük yanılgılara büyük suçmuş gibi bakmayın,kendinize daima yanılma payı bırakın.
Kimseye haksızlık etmeyin.Kimsenin hakkı sizde kalmasın.
Hiçbir zaman aceleci olmayın.Ama her şeyi uzun zamanlara da bırakmayın.Zaman herşeyin ilacı değildir:Sadece bazı acıları hafifletir.
Sorunlarınızı bizimle paylaşın.Bizler sizin destekçiniziz.Ağzımızdan çıkacak her cümle sizin iyi olmanız için söylenecektir.Buna belki itiraz edicek vede tepki vereceksiniz ama biz sizin sadece iyi olmanızı isteriz.Her ikinizide çok seviyorum canlarım sizin gibi evlatları bana verdiği için allaha sonsuz teşekkürler.Rabbime,vatana,millete,bizlere en önemliside kendinize hayırlı bireyler olmanız tek temennim....
25 Mayıs 2008 Pazar
YASAk!!!!
24 Mayıs 2008 Cumartesi
Kahvedir Keyif Veren Hüzündür Hapsedilen
Kahve tirkaleri iyi bilir.Kayveye tadını veren özü dibine çöker içerken.En güzel kısmıdır bence telvesi.Hatta her içişimde şöyle bir dilimin ucuyla alırım içim zevkine son noktayı koymak istercesine.Fazlada bitirmemek gerekir yoksa kapanan fal çıkmaz bilirim.Kahve telvesi gibi içime çöken bir hüznüm var.Hani dedim ya işin özü odur aslında tad veren kısmı,ama fena çöktü mendebur nedensiz yere bu kez.Ters çevirdim kapadımbende fincanı.Biraz dağalsın başka kısımlara,hem severim çıkan şekilleri incelemeyi hemde nefesimi daraltıyo bu dibe oturmuş hal nefesim daralıyor kurtulmak istedim.İçmemişim kahvemi meğersem sonuna kadar.Zamansız kapatıp bir ters çeviriş olmuş.Üzerime döküldü telveyi sulandıran yudumlamayı unuttduğum hali.Çok severdim oysaki beyaz elbisemi.Zaten bişeyleri hiç bilemedim bunun cezası belkide bu.Ya adam gibi içmeyi öğrenmeliydim kahveyi yada öğrenemediysem ters çevirip telveyle uğraşmak neyime birde üstüne üstlük kapadım fincanı.Hadi bunları geçtim neyime benim beyaz elbisemle kahve içmek heee neyime.Hem tiryaki oldum diyorum seviyorum ben kahve içmeyi diyorum hem de adam gibi içmeden kahveyi piç ediyorum.Çokta suçum yok belkide, korkuttular yıllarca içme kara kız olursun diye.E büyüdük aklımız ermeye başladı hatta içmeye başladık ama işlemiş beyne bir kere kulakta çınlamadan olmuyor.Kolay değil tabularını aşması insanın.Ne alaka demeyin şimdi bana kahvenin tabusumu olur.Olurrr olurr.Kahve keyfindeki teşbihe benden sürrealist bir yaklaşımla oda olur.....
21 Mayıs 2008 Çarşamba
Koşmam Lazım Hayata
17 Mayıs 2008 Cumartesi
NEVA
15 Mayıs 2008 Perşembe
BİRLİKTE AYRILIK
Bu arada birde dip not düşeyim;yakında burada yaptığım Ebru'ları fotograflayıp sizlerle paylaşıcağım.
VAKİT VARKEN
13 Mayıs 2008 Salı
BÜYÜK İTİRAF
Ömer ve Esra evliliklerinin dördüncü yılını doldurmuşlardı.Aslında başlarda da muhteşem olmayan ama en azından o dönemlerde içinde büyük tutkular barındırmasada paylaşıma dayanan bir ilişkileri vardı.Fakat bu hal son bir yılda tamamıyla sona ermiş aralarında adeta bir uçurum açılmıştı.Esra Ömer'i büyük bir tutkuyla seviyordu fakat son dönemde yaşadıkları onu bir hayli yıpratmış kendiyle ve Ömer'le çatışmalara sürüklemişti.Kendinle konuşur,sorular sorar ve cevap arar bir hale gelmişti.Ömer'leyse konuşmayı başaramıyordu.Ömer'e her ulaşma çabası Ömer'in aralarına adeta soğuk bir duvar gibi koyduğu mesafeyle sonuçsuz kalıyor bu durum Esra'yı daha da çılgına çeviriyordu.İlişkisini yeniden eski haline getirmek için çok çabalıyordu ama tüm çabalarının tek taraflı olması onun artık yavaş yavaş yorulmasına sebep olmuştu.Esra bir bankacıydı.İşinde oldukça başarılıydı.Gerek sosyal hayattaki aktifliği gerekse çalışma hırsı onu kısa zamanda iyi bir mevkiye getirmişti.Hayata dair ulaşmak istediği herşeye ulaşmıştı vede bundan sonrasındada istediği herşeye ulaşabileceğini biliyordu.Çünkü elde etmenin yolunun istemek ve çabalamaktan geçtiğini keşfetmişti.Ama bu ilişkisi için geçerli olmayan bir keşfedişti onun için.Çok istemesine hatta çok çaba sarfetmesine karşın sonuç değişmiyordu.
Ömer ticaretin içinde büyümüş yıllarca otariter ve dindar olan babasının baskıyla gelen çalışma hayatı sürdürürken beklenmedik şekilde tüm tabuları yıkıp herşeyi ve herkezi geride bırakarak sıfırdan kendi istediği gibi bir hayata başlamıştı.Bunu hayatında en iyi bildiği iş olan ticaretle başardı.Babasıyla çalıştığı dönemlerde oldukça iyi bir iş çevresi edindiğinden içinde olduğu piyasada tutunması çokta zaman almamıştı.
Ömer Esra'ya ayrılmak istediğini defalarca söylemesine rağmen Esra bir çok çözüm yolu arayışıyla bu evliliği toparlamaya çalışıyordu.Ömer Esra'ya bu çabaların boşa olduğunu kararının kesin olduğunu çok kereler anlatmıştı fakat Esra'ya bişeyleri kabul ettirmenin yolunun belkide deneyip olmadığını görmesi olabileceği düşüncesiyle onun çabalarına uyuyor sonucunda değişen bir şey olmadığını ona bu yolla gösteriyordu.Son dört ay ilişkilerinin kopma noktasının yaşandığı zaman dilimiydi.Esra tam anlamıyla bir cevap bulamamıştı kafasında ama onun için en ikna edici cevap Ömerin hayatında başka bir kadın olduğuydu.O gün evlenme yıldönümleriydi.Tüm yaşananlara rağmen Esra ümidini yitirmemiş yada belkide pes eder bir halle her yıl yemeğe çıktıkları restauranttan yer ayırttırmıştı.Onun için bu gece belki bir final belki bu ilişki adına yeni bir başlangıç olucaktı.
Esra üzerine siyah saten elbisesini giydi.Sırtının bir kısmını açıkta bırakan boyundan kalın şeritlerle bağlı bir siyah elbise.Dizaltında biten boyu esranın bacaklarının bir kısmını gizlesede görünen kısmı onun o düzgün bacaklarındaki çekiciliği sergilemek için yeterliydi.Saçlarını sade bir topuzla toplamış yine sade olan makyajıyla topuzunu bütünlemişti.
Ömer'de giyimine dikkat eden oldukça şık ve zevkli giyinen bir beydi.O gece onunda üzerinde siyah bir takım elbise,kol düğmeli beyaz bir gömlek vardı.Kırmızı kravatıyla takımını tamamlamıştı.
Bölüm2:
Esra:-Eeee kadehimizi neye kaldırıyoruz?(Esra masada bulunan içi kırmızı şarapla dolu kadehini yavaşça havaya kaldırmış ve imalı bir şekilde bu cümleyi kurmuştur)
Ömer:-Dostça ayrılmamıza olabilir...
Esra elindeki kadehi masaya koyar ve gergin bir ses tonuyla:
-Bana elle tutulacak tekbir açıklama yapmadan mı?
Ömer o esnada yemek yemektedir.Elindeki çatal ve bıçağı yavaşça tabağının kenarına bırakır ağzının kenarlarını peçetesiyle nazikçe siler ardından kendinden emin sakin bir tonla:
-Sana yürütemediğimi defalarca söyledim.Daha ne söylememi bekliyorsun ki?
Esra hırçın bir ses tonuyla:
Artık herşeyi anlatmanın zamanı gelmedimi?der ve kadehteki şarabı bir seferde içer.Ardından ömerin uzanmasına fırsat vermeden şarap şişesine uzanır ve kadehini yeniden doldurur.
Ömer:-Esra artık kabul edelim,sen ve ben yapamıyoruz.Bunu artık sonlandırmalıyız.
Esra arkasına yaslanır sinirli bir gülümsemeyle:
-Bu kadar kolay değilmi ömer bey?Herşey bu kadar kolay!
Ömer:hayır değil tabiiki esra ama inan artık benim için yürütmeside kolay değil.
Esra önündeki tabakta bulunan etten hırçınca kestiği bir parçayı ağzına atmasının ardından şarabından bir yudum alır sanki yemekten hırsını çıkarır gibidir şarap ise onun için en iyi sakinleştiricidir adeta.
Esra:Sorun biz değiliz Ömer sorun sensin.
Ömer ellerini çenesinin altında birbirine kenetlemiş dirsekten masaya yaslamış bir halde:
-Ben hiç aksini iddia etmedim ki.der
Esra Ömerin sakin uslubu karşısında gitgide dahada öfkeleniyordur Ömer'in bu cümlesinin ardından elindeki çatal ve bıçağı hızla masaya bırakır.Bu esnada çatal ve bıçağın tabağa çarpmasının etkisiyle tabaktan yüksek bir ses çıkar ardındanda yüksek sesle:
-Peki bana o adi kadının adını bağışlamıyacakmısın?
Ömer:Esra biraz sakin olurmusun!
Esra:Sana adı ne dedim o fahişenin?
Ömer:Esra yeter artık susarmısın bu kelimeyi bir daha tekrar etme.
Esra alaycı bir gülümsemeyle:
-Peki özür dilerim doğru ya bu denli senin gözünü döndüren kişiye prenses demeliydim afedersin.
Ömer:Lütfen keselim artık şunu.
Esra:Ömer anlıyamıyorum bunu düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum bende bulamayıp onda bulduğun ne?Etrafındaki herkez senin benim gibi bir kadına sahip olmana imrenerek bakarken o kadında bulup bende bulamadığın şey ne?
Esra artık kendini tutamaz hale gelir yaşlar gözünden kendiliğinden süzülüyordur.Etrafta bulunan insanlara belli etmek istemezcesine aceleyle gözyaşlarını siler.
Ömer:Esra artık istersen kalkalım.Sen iyi değilsin bu konuşmaya evde devam edelim ne dersin?
Esra:Ben hiç bir yere gitmiyorum.Burası bizim her yıl evlilik yıldönümümüzü kutladığımız yer ve ben bu gece buraya çok ümitli gelmiştim.
Ömer:Her zamanki gibi ısrarcısın.Bunu yapmaktan hiçbir zaman hoşlanmadım biliosun.
Esra:Bu ilişkiyi yürütmek için çok çabaladım peki sen ne yaptın?(Esra'nın ağlama hali iyice yoğunlaşır.Kadehinden kuvvetli bir yudum alır.)
Ömer:Ağlamayı kesermisin hem o şarabı içmeyide bırak artık lütfen.Herkez bize bakıyor hadi artık kalkalım.
Esra:Hayır efendim hiçbir yere gitmiyoruz.
Ömer:Yeter artık sinirlendirmeye başlıyorsun.
Esra:Eski sevgilin değilmi?Evet evet öyle olmalı.Ne zamandır yeniden görüşüyorsunuz onunla?Zaten sen hiçbir zaman beni gerçek anlamda sevemedin.Hep birilerin gölgesi vardı ama ben bunu yıllarca kabullenmek istemedim,sanırım artık yüzleşmenin zamanı geldi.
Ömer:Esra bak sen çok iyi birisin.Seninde söylediğin gibi bir çok erkeğin düşleyeceği kadar da güzelsin.Ama olmuyor.Ben artık bu evliliği daha fazla yürütmek istemiyorum.
Esra:Neye yarar ki iyiymişim,güzelmişim hıhhhh!Tüm bunları hiçe sayıp beni adi bir kadına tercih eden bir eşim var.
Ömer sinirli bir ses tonuyla.
-Yeter artık ağzına hiç yakışmayan bu uslubtan vazgeç.Hayatımda bir kadın falan yok anlıyormusun?
Esra:Hala yalan söylemekten vazgeçmiyeceksin değilmi Ömer?Son bir yıldır bana doğru düzgün elini bile sürmedin.Sürekli iş gezilerini bahane edip yurt dışına çıkıyorsun.Geçen gün Milano'daki harcamaların ekstrelerini buldum.O rakamlar tek bir kişinin harcaması olamaz seni iyi tanırım.Bu gece burda herşeyi itiraf ediceksin.
Ömer sıkıntılı bir halde kravatını yavaşça gevşetir:
-Peki Esra sen kazandın.Madem bu kadar duymak istiyorsun o halde dinle.Evet haklısın hayatımda biri var.Sadece Milano'da değil senin olmadığın hatta olduğun bir çok anda yanımda olan biri.
Esra:Benim bulunduğum anlardadamı?demek bukadar adileşebildin ömer.demek en yakın arkadaşımla beni aldatacak kadar adileşebildin.
Esra derin bir nefes alır ve:
-ya ben ne kadar aptalım birde geçen gün Filiz'i evine bırakman için sana okadar ısrar ettim.Bir dakika geçen yıl Filiz günlerce bizde kalmıştı ve banka teftişte olduğu için geç saatlere kadar çalışmak zorunda kalmıştım ve siz evde sürekli yanlız kalmıştınız.Yoksa ozaman mı başladı?Lanet olsun ya nasıl bu kadar adileşebildiniz.
Ömer:Yeter artık filiz lafı etmekten vazgeç.Onun boş yere suçluyorsun.
Esra:Nasıl boşyere ya.Nasıl boş yere!Arkadaşım diyorum,dostum diyorum evimi açıyorum bumu karşılığı?
Ömer:Esra yeter artık Filiz lafı etmekten vazgeç.Bu şekilde davranarak benim için zor olan bir durumu dahada zorlaştırıyorsun.Geçen cumartesiyi hatırlıyormusun.Sen,ben,Hakan ve mustafa yemekteydik.Sohbet oldukça güzeldi ve sen oldukça neşeliydin,hatırlıyormusun o günü?
Esra:Nasıl unutabilirim ki!Hakan'ın garson kız için söylediği bir cümleyi anlamsız bir şekilde hadiseye çevirmiştin.Üstelik ardından anlattığı olaya Mustafa ve ben kahkalarla gülerken yine anlamsız bir şekilde davranarak masayı terk etmiştin.Oysaki beni kıskanmanı gerektirecek bir hal yoktu.Bu tepkini hiç çözememiştim.
Ömer derin bir nefes alır konuşmak için kendini zorlar bir halde cümleye girer:
-Esra o gün Hakan'ın anısında anlattığı kişi bendim ve kıskandığımda sen değil Hakan'dı.Yıllardır içimde yaşadığım bu gerçeği artık kabullenmeye ve yaşamımı bu doğrultuda yaşamaya karar verdim.Çok üzgünüm.Evet seninde söylediğin hatta emin olduğun gibi hayatımda olan biri var o kişide ne eski bir sevgili nede filiz nede başka herhangi bir kadın.Hayatımdaki kişi HAKAN....
Esra ve Ömer gözgöze gelirler.O an sözün bittiği andır.Esra boğazında oluşan düğümü yutkunarak geçirmeye çalışır.Duydukları asla duymayı beklemediği şeylerdir.Ne kadar yutkunursa yutkunsun boğazındaki düğüm geçmez.Düşünceli,kendi kendine soru sorar ve cevap arar bir halle parmağındaki alyansı çıkartır yavaşça masaya bırakır,ayağa kalkar ve ordan uzaklaşır.
(Yaratıcı yazarlık kursunda bu haftaki yazımdı bu.Aslında kurs için yazdığım yazı dialogları ve konusu aynı olan bir tiyatro metniydi.Ben burda bu metni düz yazı haline getirdim.
Sizce Esra bu durumda ne yapmalıydı?Cevabınızı bekliyorum.Yorumlarınız için şimdiden teşekkürler)
Hakkımda
Etiketler
- Alıntı (6)
- ALINTI (1)
- ARKASI YARIN (1)
- Film Dialogları (2)
- GERÇEK HAYAT (15)
- Karaladıklarım (51)
- kitaplığım (7)
- KLİP (3)
- ÖBÜRGÜN DE OLABİLİR HATTA BELKİDE HAFTAYA (1)
- şarkı sözü (2)
- Şiir (1)
- tanıtım (1)