26 Şubat 2009 Perşembe

Lazuri

Batum'da yaşayan lazlardan harika bir ninni.Ben çok severim bu ninniyi sizlerle paylaşmak istedim.

11 Şubat 2009 Çarşamba

GECENİN KARANLIĞINI AYDINLATAN BİR SANDIĞIM


Bazı günler gece olmasından korkardım.Nedenimi?Belirsiz.
Aslında kendimin bile tam olarak cevaplayamadığı bir çekince yaşanırdı içimde.Sanki gün kararıcak ve asla aydınlanmayacak gibi gelirdi.Hemen uyumak isterdim.Hemen uyuyayımki bitsin bu karanlık yeniden aydınlığa kavuşayım diye düşünürdüm.Sonra gün ağırırdı.Günü aydınlatan güneşin ilk ışıklarıyla sıçrarcasına uyanırdım.Oh derdim kendi kendime ohhh çok şükür yine sabah olmuş bitmiş karanlık,o zifiri karanlık adeta sonsuzluk gibi gelen gecenin ürkütücü karanlığı bitmiş...
Sonra tıpkı Amerika'nın ilk dönemindeki halkını anlatan devirlerde ,yada ne biliim iskoç filmlerinden bir sahnede,yada gerilimli bir filmde saçları örgülü kızın karşısına çıkan tozlu sandık tarzında kocaman bir sandık çıktı bir gün karşıma.Çok uzun yıllardır açılmamış olduğu üzerindeki tozdan belliydi.İçindekileri görmek için tuhaf bir merak içindeydim ama bir yandanda birilerine yakalanma endişesi vardı.İzinsizce girmiştim çünkü anılar odasına.Önce özenle üzerindeki tozları temizledim.
Lanet olsun nasıl bir kilit bu!Açılmıyor bir türlü...
Acaba hiç açmasammı ki?Ya içinde beni ürkütecek şeyler varsa?Aman alt tarafı bir sandık işte olsa olsa bir kaç zamanında önemli olan kağıt parçası,belki çaput değerinde bir kaç giyecek vardır.Yada belkide boştur!Olamazmı?Belkide bomboş bir sandıktır.Orada öylece kullanılacağı zamanı bekleyen anlamsız boş bir sandık!
Tüm merakımla dizlerimin üzerine çöktüm,tek gözümü kıstım ve diğeriyle en keskin bakışımı atarak anahtar deliğinden sandığın içine baktım.Birden ürktüm.Gördüklerimle yüzleşmem çokta kolay olmadı.Aslında pek çoğunu sanki daha önce hiç görmemişcesine silmişti beynim.Araya karışmış bir kaçta bana ait olmayan şey vardı.
Hemen tüm ağırlığına rağmen kucakladım o sandığı ve bir daha yanımdan hiç ayırmadım.İşte o gün bu gündür aralayarak o sandığı ufak tefek şeyler çıkarır içinden sonra yeniden sıkıca kaparım.Çıkardıklarımla uzun uzun hesaplaşır,bazen nefret eder,bazen afferin be bana nelerde yapmışım derim.
İşte kendimle yüzleştiğim,hesap sorduğum anların cevaplarını bulduğum,herkezle,herşeyle barıştığım,sevmeyi en önemlisi kendimi sevmeyi öğrendiğim o günden beri geceleride sever oldum ve gecelerde sandığımdan çıkardıklarımı,artık gülüp geçtiklerimi yazar oldum.Gecem aydınlandı,ben yeniden doğdum.

10 Şubat 2009 Salı

...ANLADIM...

Hep kısıtlamalar yaşanır , eğer önemsiyorsanız bazı değerleri yada fikirleri.Bende önemseyenler arasındayım.Bazen içimden bir isyan haykırır , bazen bu haykırış yazılarıma da yansır ama nihayetinde maalesef bende önemseyenlerdenim.
Zaman zaman bu halin yazılarımda da beni kısıtladığını belirtmişimdir hatta.Ama şu durumda yapacak çok fazla şey yok .Altını çizerek söylüyorum ki bu kabullenmişlik hali sadece bu amatörlük dönemimde geçerli:)
Neyse sonuç olarak nereden çıktı bu açıklamalar diye düşünenlere bir kısa açıklama daha yapayım sonrasında da paylaşımımı sergileyeyim.Dönem dönem burada çok sevdiğim, beni çok etkileyen şiirleri ve şarkı paylaşıyorum.Hani evli barklı kadınsın ne işin var böyle şiirlerle diye düşünmeye falan sebebiyet vermemek için belirtmek istedim bazen şiirlerin ve de şarkı sözlerinin içindeki belli cümlelerdir beni cezbeden.Tıpkı aşağıdaki Can Yücel şiirinde olduğu gibi.O kısımları koyu harflerle
yazıyorum ki geride kalanlar üzerime yapışmaya:)
Akıllara bazı şeylerin bütünündeki güzelliği ele almak kazınmalı belki de.Ayrıntılar da saklı olan güzellikler dışında tabi.
ANLADIM
Bunca zaman bana anlatmaya
çalıştığını,kendimi
bulduğumda anladım
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu
varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,
okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden
anlatmadığını, anladım..


Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün
kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak
koştuğunu anladım..

Acı doruğa ulaştığında
gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını
anladım..

Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla
ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde
anladım..

Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir
tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,

Çok acıttığında anladım..

Fakat,hakedermiş sevilen onun için dökülen her
damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler
terkettiğinde anladım..

Yalan söylememek değil, gerçeği
gizlememekmiş marifet,

Yüreğini elime koyduğunda anladım..

''Sana ihtiyacım var, gel ! ''
diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..

Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum''
diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir
çocukmuş,her düştüğünde zırıl
zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı
sarıldığında anladım..

Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye
haykırmak istemekmiş pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,

Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş
bir gün affedilmeyi,
Beni afetmeni ölürcesine istediğimde
anladım..

Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak
kadar sevmekmiş

9 Şubat 2009 Pazartesi

İTİRAF.COM

İtiraf.com' dan yüzüme tebessüm katarak okuduğum bazı bölümleri sizlerle de paylaşmak istedim.Keyifle okumanız dileğiyle:
1 GB'lık cevşen
Bir alkış da sınava giderken, 1 GB'lık flash disc'e Kur-an'ı Kerim ve dualar atan, sonra da boynuna asan ve cevşen niyetine kullanan kardeşime gelsin.

Sarışının hamile hali
Hamile olan sevgili sarışın kuzenim, gebelikle ilgili okuduğun; "Bebekler zekalarının %80'ini anneden alıyorlar." makalesinden sonra panikle bana dönüp; "Ay inanmıyorum. Bana ne kalacak o zaman?" diye sorduğunda sana; "Üzülme öyle bile olsa senin kaybedeceğin bir şey yok!" diyemedim ya! Lanet olsun içimdeki insan sevgisine!


Geç bunları
Dekorasyon dergisine bakarken bir sandalyenin iki aylık maaşına tekabül ettiğini gören kuzenimin yorumu: "Geç bunları, bizde ona oturacak g.t yok!"

Hemşiranım
Bir hastahane. Yoğun bakım odası. Sabah saatleri. Neşe içinde odaya giren bir hemşire hanım. Ve neşe içinde şakıyan sesi: "Ahmet beyy, Ahmet beyyy bugün keyifler nasıl? Ama küs müyüz canım?" Ahmet beyde ne ses ne nefes. Hemşire hanım neşeli neşeli gezinmekte. Dayanamayan hademe bir yandan yeri silerken cevap verir: "Hemişiraanım bu hasta eks olmuş galibaa." Hemşire hanımdan el cevap: "Sus da işine bak senn!" Ve nice sonra hastanın nabzına bakan hanımefendi hayretle bağırır: "Aaa hakkaten..." Bu olayı izleyen diğer hasta olan dayımın bize aktarırken son cümlesi: "Kendimi Türk hademelerine emanet etmek istiyorum."

Gaz kokusu
Büyük marketlerden birinde kasada kuyruktayız. Birden etrafa kötü bir koku yayılıyor, herkes yüzünü ekşitiyor "Kokunun kaynağı ben değilim." gibilerinden. Kuyrukta babasıyla bekleyen 8 yaşlarındaki bir veletin "Baba bu kokunun aynısıdan bizim banyoda da vardı." demesiyle, ortada kırmızı suratlı bir baba ve olayın faili bulunduğu için rahatlayıp tebbessüm eden bizler.

Siyah olsun da...
Kendi arabası diye siyah gördüğü farklı markadaki her arabaya binmeye çalışan ve birinde de başarılı olup araba anahtarı kabul etmiyor diye servisi arayan, iki saat nasıl olup da çalışmadığı hakkında servis elemanına cepten malumat veren başka salak var mı? Arabalarınızı kilitlemeden çıkmayın; binerim...

Eski Cevizler
Kayınvalidemle oturup konuşuken bir ara bana "Ah kızım, çok korktum ben bu çocuk (kocam oluyor) abuk subuk bir kızı alıp gelecek diye. Senden önce eve habire bir kızı getirip duruyormuş, apartman, konu komşu hep seslerini duyuyormuş. Onunla evlenecek diye çok korktuk babanla. Allah'a çok şükür akıllandı da seninle tanıştı" diyerek bana sarılıp öptü. Eve habire gelen ve apartmanı inleten "abuk subuk " kız ben oluyorum bu arada. Çok ucuz yırtmışım çok.

Eniştemin intikamı
Enişteme "Arabayı değiştirsene artık, benden bile daha yaşlı" diyorum, "Değiştiremem, araba yolda kalınca teyzen arabayı itiyor, peşimden koşması çok hoşuma gidiyor. Yıllarca ben koştum peşinden, şimdi biraz da o koşsun" cevabıyla gülüyorum, gülüyorum, hala gülüyorum.


Giyim kuşam
Lacivert ceketi, gri pantolonu, kahverengi ayakkabısı ve siyah kemerini bir arada giyen babama annemin yorumu: "Toplama bilgisayar gibi olmuşsun!"


Gözlem yeteneği
Gece, geçirdiği trafik kazası sebebiyle acile getirilen hastanın yakınları odaya doluşmuşlar. Kontrole gelen doktor hemşirelere dönerek "Hastayı gözleme alın" deyip odadan çıkıyor. Peşinden bütün hasta yakınları da odayı boşaltıyor. Hastayla ilgilenmeye başlıyoruz. Aradan on beş dakika geçiyor, odanın kapısı aralanıyor. Hasta yakınlarından biri elinde sıcacık bir gözlemeyle odaya girip usulca hemşireye yaklaşıyor: "Doktor bey gözleme alın dediydi, bunu nereye bırakayım? Siz mi yedirirsiniz anası mı gelip yedirsin?"

Bireysellik
Anneme, "Hayatıma giren erkekler neden bu kadar çabuk çıkıyor? Bendeki şanssızlık genetik mi?" diye sordum. "O senin bireysel salaklığın, bizi bulaştırma!" dedi. Hemen sustum.

Cennet brokolisi
Sofrada "Hanım ben hiç brokoli yemedim." diyen seksenlik dedeme "Artık öteki tarafta yersin." cevabını veren hınzır bir anneannem var!

Geberin Köpekler!
Anti-bakteriyel sabunla ellerimi yıkarken, "Geberin köpekler!" diye kahkaha atan, bakterilerin ölüşünü zihninde canlandırıp bundan zevk duyan ben mi, neden güldüğümü anlattığımda "Hayvansın sen, onların da canı var!" diyen kız arkadaşım mı acaba daha çok alkışı hak ediyor? Alkışlayan ellerde bakteri olmasın lütfen.

2 Şubat 2009 Pazartesi

YIKIN HEYKELLERİMİ

‘Ey milletim, Ben, Mustafa Kemal'im...

Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,

Hálá en hakiki mürşit, değilse ilim,

Kurusun damağım, dilim.

Özür dilerim...

Unutun tüm dediklerimi.

Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

* * *

Özgürlük hálá,

En yüce değer

Değilse eğer...

Prangalı kalsın diyorsanız, köleler...

Unutun tüm dediklerimi.

Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

* * *

Yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı,

Ortaçağ'a taşımak istiyorsanız zamanı,

Baş tacı edebiliyorsanız

Sanatın içine tüküren adamı...

Unutun tüm dediklerimi.

Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

* * *

Yetmediyse acısı, şiddetin, savaşın.

Anlamı kalmadıysa

Yurtta sulh, dünyada barışın.

Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın.

Unutun tüm dediklerimi.

Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

* * *

Özlediyseniz fesi, peçeyi.

Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi.

Hálá medet umuyorsanız

Şıhtan, şeyhten, dervişten.

Şifa buluyorsanız,

Muskadan, üfürükçüden...

Unutun tüm dediklerimi.

Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

* * *

Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek...

Kara çarşafa girsin diyorsanız,

Yobazın gazabından ürkerek...

Diyorsanız ki, okumasın

Kadınımız, kızımız;

Budur bizim alın yazımız...

Unutun tüm dediklerimi.

Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

* * *

Fazla geldiyse size, hürriyet, cumhuriyet...

Özlemini çekiyorsanız,

Saltanatın, sultanın...

Hálá önemini anlayamadıysanız,

Millet olmanın...

Kul olun, ümmet kalın,

Fetvasını bekleyin, şeyhülislamın...

Unutun tüm dediklerimi.

Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.

RAHAT BIRAKIN BENİ...'

Süleyman Apaydın'ın bu enfes şiirine ekleyecek bir şey yok.