12 Eylül 2009 Cumartesi


Shane Perry


Gözden yaş akmaz ama,
Kalbe akar her damla,
İnce bir sızı olarak saklanır mesken edindiği yürekte,
Gözden yaş akmaz ama,
Kan damlar yüreğe,
Zehrini içeri akıtır dil,
Kıyamaz söz söylemeye,
Ne yürek uslanır dışarı akmayan zehirle,
Ne göz ıslah olur akmayan gözyaşı ile...


Begüm kişisel iletini görünce bu cümleler döküldü birden elimden,yüreğimden, dilimden.Zaman sadece birazcık zaman ...

9 Eylül 2009 Çarşamba


Davranış herşeydir!!!.

Gerektiğinden kibar ol...
Basit yaşa, cömertçe sev.

Yürekten düşün sevdiklerini,
Tatlı konuş.......

Hayat, fırtınanın geçmesini beklemek değildir ki!...

Yağmurda dansetmeyi becerebilmektir!!!!!!.

4 Eylül 2009 Cuma

Bir, iki, üç tıp




Yavaş yavaş anlamlı cümleler dökülmeye başlamıştı ağzımdan. Öylesine sevimli ve güzel telaffuz ediyordum ki sürekli konuşmam için gözümün içine bakıyorlar, söylediğim her kelimenin ardından beni alkışlıyorlardı.

Ben de o küçücük gövdeme göre büyük olan bu alkışları hak etmek için her seferinde daha da çok konuşmaya başladım.

Hatta bir keresinde boyumdan büyük bir laf etmiştim; annem arkadaşına anlatırken yaşadığı canını acıtan olayı, şaşkınlığından konuşmasını kesip kucaklamıştı ah benim bilmiş kızım nereden öğrenirsin bunları diye. Yalan da değildi hani bilmişlik hakkındaki yorumu. Boş ver demiştim ona, boyuma, yaşıma çok büyük kalan bir üslubla.

Belki, sana yapılanla uğraşma sen kendi yoluna devam et o hırslarının esiri olarak zaten kendini kahreder diyememiştim o yaşımdaki aklımla ama nasıl olduysa boşver anne keskin sirke küpüne zarar demeyi becermiştim.


Sonraları küçük pembe yalanları ortaya çıkarır oldum. Aslında mazeretti onlar, pembe yalan bile demek haksızlık olur. Ama benim küçük aklıma göre yaşanmıyan, yapılmamış olan, gerçekliği olmayan her şey sadece yalan olabilirdi. Sen sus bakalım dediler nereden bileceksin!

-''A insanı yalancı çıkartır bu çocuklar yahu''.

Okula başladım sonra. Konuşmanın bir çözümü vardı artık, sözümü dinletebilmenin. Parmağımı kaldıracaktım, izin verilecek bende konuşacaktım bol, bol. Ama hiç bir zaman gerçekten söylemek istediklerimi söyleyemedim...

Fikirlerimi söylemeyi başladım sonraları, sus dedi babam sakın sokaklarda falan böyle ileri geri konuşma yakarsın maazallah hepimizin başını.

Konuştum çok bilmiş oldum, konuştum yalancı çıkartır oldum, konuştum saygısız oldum, konuştum anarşist oldum.

Konuşmam için gözümün içine bakıp beni alkışlayanlar artık susmam için aynı tepkileri verir oldu...

Arkadaşlarımla oynarken öğrendiğim tıp oyunu aklıma geldi bir gün.
Bir, iki, üç, tıp diyordu oyun başı sonrasında da susuyor herkes ilk konuşan yanıyor oyundan çıkıyordu.İyi bilirsiniz sizlerde, sanırım oynamayanımız yoktur.

Artık otuz yaşım bitti ama ben hala tıp oynuyorum. Baktım ki konuştukça doğruları söylüyor dokuz köyden kovuluyorum yada kırmamak için pembe de olsa yalan söylüyorum bende tıp diyorum içimden ve susuyorum.

O kadar sıklaştı ki bu tıplar, tıp dediğim kişiler ve olaylar. Sustuklarım içimde bir çığ gibi büyüyor şimdilerde. Birileri altında kalacak bu gizli sessizliğin oluşturduğu çığın ve ben o an çığlıklarımla haykıracağım.

-Bunun böyle olmasını siz istediniz!

.
..
....
Artık oyun başı benim:
-Sustuğum sürece var olanlar için, sustukça inandığımı düşünenler için, kabullenmenin bir şekli olduğu için, kabullendiğimi düşünüp açık vermeleri için, suskunluğumda mutluluğu paylaşanlar ve en önemlisi suskunluğumla ders verdiklerim için...

Bir .

İki ..

Üç ...

TIPppppp....