7 Haziran 2008 Cumartesi

Günübirlik Geçmiş Yolculuğum


Yıllar sonra gördüğüm rüya gönderdi oraya beni.Etrafa bakınıp derin hayallere dalmış,geçmişimdeki beni caddelerde yürütürken her tarafın benim bıraktığımdan uzak, değişmiş ve yenilenmiş halleri birden kendime gelmeme sebep oldu.Bilinç altıma yerleşmiş bir ses benim farkındalığımın dışında birden taksiye sağ köşede dururmusunuz burdan sonrasını yürüyerek gitmek istiyorum dedi.Taksiden inip kapısını kapattığımda tıpkı bir film sahnesini andıran bir halle upuzun bayırı seyreder olmuştum.Arkamda beliren arabanın korna sesi beni kendime getirmişti.Daha bayırın başındayken bir yandan hayallerim canlanmaya diğer yandanda yıkılmaya başlamıştı.Ayağımdaki parmak arası tokyalarımla,üzerimdeki fırfırlı elbiselerimle bayırdan aşağı koşan hallerim tek tek geldi gözümün önüne.Sonraysa gördüğüm arnavutkaldırımlarının olmadığıydı artık.Tüm bayır o huzur veren taşlar yerine katranlı asfalta bulanmıştı.Yavaşça yukarı doğru yürümeye başladım.Oğuz sinemasının bahçesindeki çocukça aklımızla adını tırmanma yeri koyduğumuz büyük engebeli bahçemizin yerini dev gibi Oğuz apartmanı doldurmuş,bakkal Osman köşem market olmuş,Adnan abilerin evinin yeriniyse boş bir bekleyiş almış.Sonradan öğrendim depremde yıkılmış.Artık görmek için yola koyulduğum eve bir kaç adım kalmıştı.Tuhaf bir heyecan kaplıydı içimde.Göreceğim yerin mutluluğu, görecek olacaklarımın burukluğuyla son adımlarımı adeta kulağımda çınlayan ayak seslerim eşliğinde attım.Kimler ortak olmuştu acaba anılarıma,bebekliğime,çocukluğuma hatta ilk genç kızlık dönemlerime.Birden yüzümde bir gülücük belirdi.Değişen herşeye rağmen hatıralarımla dolu ev değişmemiş ,ufak tefek şeylerin dışında bıraktığım gibi duruyordu adeta tam 15 yıla rağmen.Üzerindeki satılık yazısını görünceyse gözlerim faltaşı gibi açıldı birden adımlarım hızlandı.Kağıtta yazan numarayı hemen arayıp evi gezmek istedim.Demir kapı herzamanki gıcırtısıyla açıldı.Ardından koşarken defalarca düştüğüm döner merdivenlerden yukarı çıktım.Derin bir nefes çektim ama binanın o herzamanki kokusu yoktu.Karşımda şık bir çelik kapı belirdi.Babannemin sinirlendiğinde hızla çarptığı kapı nerde naptınız ona?Elimle iterek içeri girdim.Aman allahım burası neresi?Neden artık mutfak girişindeki kare mozaik taşlar yok.Bir tanesi yerinden çıkmıştıda hatta ordan anlardım mutfağa birinin girdiğini ta arka odalardan bile.Bırakın o çıkık taşın sallanmasıyla çıkan sesi mozaik taşlarımın yerini modarnize plastik ahşap karışımı parkeler almış.Başka bir yerini görmeyi istemedi içim görüceklerim beni mutlu etmiyecekti çünkü.Birden evi gezdirene arka bahçe dedim,buranın bir arka bahçesi olucaktı her yer değişmiş oraya nereden gidiliyor şimdi. Gösterilen kapıdan hızla bahçeye geçtim her adımında limon ağacımın kokusu adeta dahada yoğunlaşıyordu ıhlamur ağacınınkini bastırıcasına.Meğer oda bilinç altımın yanılgısıymış .Tuhaf bir bencillikle ne istediler diyebildim gözümden süzülen yaşlar eşliğinde.Hadi anladım ıhlamur ağacı yaprak döker,etmez ama belki dalları rahatsız ettide kıydılar kökünden kestiler.Peki benim küçücük limon ağacımdan ne istediler?Tüm bu anı katilliği yetmemiş birde çimentoyu suyla karıştırmış yere bulamış hatta yetmemiş belkide iyice tutsun diyerek günlerce sulamanın eşliğinden sağlamca beton tuturmuşsunuz.
Bu ev miras bölüşümündeki anlaşmazlığın ardından satılırken biliyordum böyle olacağını zaten belkide şimdiye dek gelemeyişimin görmek istemeyişimin nedeni buydu.Öylesine anılarla doluyduki bu ev.Bırakın benim doğumumu babamın bile delikanlılığına,çocukluğuna hatta ve hatta doğumuna bile şahitti.İyi kötü ne anılarla doluydu bir bilseniz sadece o evin kapısını aralasam en az beş romanlık hayat hikayesi çıkar.
Buruk bir hüzünle dışarı attım birden kendimi derken Ayşegül'le karşılaştık.Yılların verdiği bir kopuklukla konuştuk baştan sonrasında uzun uzun anlattırdım herşeyi.Gelip geçeni sorguya tutan Hanife teyze,mahallemizin bıçkın delikanlısı Kemal abimi bir başına yetiştiren Ayşe teyze;terzi musa amca,turşucu Habil amca,Bastonlu ve kasketli şık görüntüsüyle her gün o bayırı inen aksi cevdet dede tıpkı babannem Naime sultan gibi hakkın rahmetine kavuşmuş.Her balkona çıktığımda nasıl olduğunu bir türlü anlamadığım bir şekilde varlığımı hissedip balkona fırlayan komşu oğlu,o yıllarda manevi kardeşim dediğim Seda,seda'nın ilk aşkı Hakan,Balıkçının kızı Özlem,her seferinde mahalleden aşağı inerken mahallemizin kızları geliyor dikkatttt diyerek hazır ola geçen mahalle delikanlıları kimse kalmamış.Nerdeler,naparlar demeye dilim varmadı.Duyucaklarımdan korkar hale gelmiştim.Ayşegül'ün yanından tam ayrılmış bir iki adım atmıştımki birden seslendi.
-''Peki Ahretin Özlem'i duydunmu ''dedi.
Duyacaklarımdan kortum.Sadece çok mutlu olduğunu hayal ederek :
-''Duydum'' dedim ''duydum''.
Artık bu konuşmada duyacak olacaklarımı kaldıramıyacak olmanın verdiği ruh haliyle bir an önce sonlandırmak istedim.Ne kadar duymaktan kaçsamda zaten yüzündeki ifade herşeyi anlatıyordu.
Bayırdan aşağı indiğimde yeniden ilk geldiğim zaman durup uzun uzun daldığım yerde durdum ve son bir kez bayırdan yukarı baktım.Orda beyaz fisto elbisesiyle bir örnek fistolu şortu sadece yere düşüp eteği açıldığında görünen yaramaz küçük bir kız ,yanında siyah önlüklü saçları iki yandan beyaz kurdeleyle toplanmış bir kız çocuğu,onunda yanında lacivevert basenden pileli jilesinin içine beyaz gömlek giymiş saçları iki yandan örülmüş liseli bir kız el salladı bana.Yüzlerindeki hatırlanmış olmanın verdiği mutluluğun eşliğinde.Hatırlamanın hem hüznünü hem mutluluğunu yaşarken daha öncede yaptığım gibi sadece hatırlamak istediklerimi yanıma alarak,yitirilenlerin acısını varolanlarla hafifletmek için önüme dönüp yoluma devam ettim......
Tüm yitirilenlerin ruhuna tanrıdan rahmet dilerim.Sağ olup varlığından haberdar olamadığım tüm geçmiş dostlarımlada bir gün bir yerlerde buluşabilmek ümidiyle.....

Hiç yorum yok: